banner564

Belirsizlik Üçgeni: AB – TC – KKTC Türkiye’nin AB Rüyası Bitti:

 16 Nisan 2017 Anayasa referandumu sonrası politik belirsizliğin azalması ve jeopolitik risklerin durağanlaşması neticesinde Türkiye’nin kredi risk primi azalma kaydederek 199,81 puana gerilemiştir. Türkiye’nin en büyük yabancı yatırımcısı ve ticari ortağı olan Avrupa Birliği ile siyasi ilişkileri çerçevesinde üyelik müzakereleri neredeyse dondurulma seviyesine gelmiştir. Ankara’yla bağlantısı en yüksek seviyede bulunan Avrupa Birliği yetkilisi Johannes Hahn 2 Mayıs tarihinde Türkiye’nin Avrupa hayalinin bittiğini beyan ederek Türkiye ile ticari ve güvenlik alanlarında yeni bir stratejik ortaklığa gitme arzusunda olduklarını vurgulamıştır. Hiç şüphesiz ki özellikle ticaret konusunda AB gibi büyük ve alım gücü yüksek bir pazarla gümrük birliği anlaşmalarının geliştirilerek idame ettirilmesi Türk ekonomisi için elzem bir ticari araçtır. Diğer bir yandan Fransa seçim sürecinde yapılan son açıklamaların Avrupa Birliği ve Euro’nun geleceği ışığında epey gerilim yaratacağı anlaşılıyor. 7 Mayıs’ta ikinci turu gerçekleştirilecek olan Fransa Cumhurbaşkanlığı seçimlerine aday olan aşırı sağcı Marine Le Pen ay sonu itibari ile EURO’nun öldüğü demecini vererek kazanması halinde Avrupa Birliği’nden ayrılması için referanduma gideceğini açıkladı. Brexit sonrası Frexit (Fransa’nın ayrılması) ile birlikte AB’nin siyasi ve ekonomik risklerinin tırmanması ve belirsizliğe sürüklenmesi son derece muhtemel gözüküyor. Dolayısı ile birliğin istikrarı ilerleyen dönemlerde sarsılabilir. 


Referandum ve AB kararı sonrası faizler ve kurlardaki gelişmeler:
   Faiz piyasalarında EURO ve GBP faizlerinde oynaklık yaşanmazken USD ve TL faiz oranları yukarı yönlü görünümünü koruyor. Keza FED’in mart ayında yaptığı 25 baz puanlık faiz artışı sonrasında kademeli olarak faiz oranlarını artırmaya devam edeceklerinin sinyalini vermeye devam ediyorlar. Bu bağlamda vadeli işlemlerde FED (ABD Merkez Bankası) faiz artışı için haziran ayında % 70 oranında olasılık fiyatlanırken eylül ayındaki artışa ise kesin gözüyle bakılıyor. TL faizlerine baskı yapan yıllık enflasyon nisan ayında beklentilerin hafifçe üzerine çıkarak % 11,87’ye yükseldi. TÜFE'de yıllık bazda en yüksek artış yüzde 21,65 ile alkollü içecekler ve tütün grubunda gerçekleşti. Bunu yüzde 17,94 ile ulaştırma, yüzde 15,63 ile gıda ve alkolsüz içecekler, yüzde 13,68 ile çeşitli mal ve hizmetler, yüzde 13,32 ile sağlık izledi. Bu kapsamda enflasyondaki artış faiz görünümünü de yukarı yönlü seyredebileceğini işaret etmektedir.  
   Yılbaşından beridir döviz karşısında değer kaybeden Türk Lirası, Türkiye’de yabancı sermaye girişlerinin artması, politik riskin azalması ve TC Merkez Bankasının ocak ayından sonra iki kademede toplamda 125 baz puan geç likidite pencere faizlerini artırarak % 12,25 oranına yükseltmesine müteakip olarak 11 Nisan tarihinden itibaren dolar karşısında değer kazanmaya başlamıştır. Bu itibarla piyasalarda USD/TL’nin 3.40’ı test edebileceği yönünde öngörüler yapılmaya başlamıştır. 2016 finansal yılında Türk hisseleri ve tahvil piyasalarında düşüşe geçen yabancı sermaye yatırımları sene başından itibaren tekrardan bir artış ivmesi yakalamış ve azalan belirsizliklere paralel olarak 73 Milyar Dolar seviyesine yükselmesi ve eski seviyelerine tekrardan yaklaşması döviz likiditesini artırmakta ve Türk Lirasını dövize karşı değerlendirmektedir.
Kuzey Kıbrıs’ın siyasi ve ticari akıbeti ne olacak ? 
   Görüldüğü üzere Türkiye ve hatta Fransa’nın milliyetçi cephesi Avrupa Birliği ile siyasi yollarını ayırıp, ticari yollarını devam ettirme ve geliştirme yönüne doğru ilerlemektedir. Hal böyleyken Kuzey Kıbrıs’ın akıbeti daha da belirsiz bir sürece girmiştir. Siyasi yolumuzun belirlenmesindeki kararın müzakerelerde telaffuz edilen temmuz ayında şekilleneceği anlaşılmaktadır. Önümüzdeki seçenekler AB’nin üyesi olarak federal bir Kıbrıs’ın kurucu ortağı olmak ve dolayısı ile AB ile siyasi ve ticari yollarımızı birleştirmek, ikinci seçenek ise KKTC’nin devamı olarak görülmektedir. Bu durumda siyasi yollarımızın Türkiye’ye bağlı şekilde devam edeceği aşikardır. Ancak sürdürülebilir bir ekonomik yapıya sahip olmayan ülkemizin ticari yolları nereye bağlanacaktır ? Monopol pazarda ithalat yapmaya devam mı edeceğiz ? En azından ikinci senaryoda 28 AB ülkesi arasında yapıldığı gibi bizde Türkiye ile bir gümrük birliği antlaşması yapmalıyız. En azından siyasi yönden direkt olarak bağ kuramasak bile dolaylı yollardan Türkiye üzerinden üretimimizi, ihracatımızı ve rekabet edebilirliliğimizi artırabilecek yeni pazarlar bulmamız elzemdir. Eğer kendi evimizin efendisi olmak istiyorsak monopoli vizyonunu siyaset, işletme ve kamu oyu seviyesinde genişletmemiz gerekiyor. Sektörel bazda bu konuda en iyi örnek ve öncüler kuşkusuz ki üniversitelerimizdir. Diğer sektörlerin, halkımızın ve siyasetimizin bu vizyonu takip ederek uyum sağlaması AB’ye girsek de girmesek de sağlıklı bir Kuzey Kıbrıs ekonomisi inşa edebilmemiz için şarttır.
YORUM EKLE

banner471

banner474