banner564

Bizi tutan yok

   Başımız her sıkıştığında “Kendi evimizin efendisi olacağız” diyoruz...
   Öyleyse bir yerden başlayıp, bunu yerine getirelim…
   İşte size en somut örnek Güney Kıbrıs...
   Başsavcı’nın altındaki makam arabasını da aldılar...
   Mevduatların yüzde 40’ını traşladılar...
   Dış gezileri sınırladılar...
   KDV’leri artırdılar...
   Limanları sattılar...
  Telekomünikasyon ve Elektrik Kurumu’nu satmaya çalışıyorlar...
  Ayrıca, yabancı yatırımcıları çekmek için teşvikleri en üst seviyeye çıkardılar...
  Bu konuda Çin’e kadar uzandılar...
  Sadece 5 milyon dolarlık yatırım için yabancılara yalvarır hale geldiler...
  Birikim Özgür de Maliye Bakanı olduğu günlerde 1,5 milyar liralık yabancı yatırıma ihtiyaç olduğunu söylemişti…
  Mevcut kamu yapısıyla ve bürokratik işkence düzeniyle bu ülkeye yatırımcı çekmek kolay mıdır?..
 Ambargolar altındaki bir ülkeye yatırım yapacak ve üstünden bir de cezalandırılacak yatırımcıyı nerede bulacaksınız?..
  Çinli, Mısırlı, Amerikalı işadamları buraya gelir mi?..
  Maaş ödemeleri ve altyapı yatırımları konusunda olduğu gibi bu konuda da yine en büyük umut Türk işadamlarıdır...
  Bari gelenleri elimizde tutalım ve daha fazla yatırım yapmaları için onları teşvik edelim...
  İnşaat izinlerini ve Tapu işlemlerini hızlandıralım...
  Ülkeye gelecek taze paralarla, ekonomiyi canlandırmanın yollarını bulalım...

Bir de Türkiye olmasaydı

  Geçmişte birçok kez vurguladığımız bir gerçeği tekrarlamakta fayda vardır...
  Kıbrıslı Rumların 1974 ve 2010 yılında yaşadıkları iki büyük felaketin ana sorumlusu Anavatanları Yunanistan’dır...
  Son ekonomik iflasın sebebi; Rum bankalarındaki mevduatların Yunan bankalarına aktarılması ve orada yaşanan iflas nedeniyle Güney Kıbrıs’ın da batmasıdır...
 Buna karşın, protesto eylemleri Yunan elçiliği önünde değil, Rum Başkanlık Sarayı ve Rum Parlamentosu önünde yapıldı...
  Seksen bini aşkın Kıbrıslı Rum işsiz iken Yunanistan’dan gelen işsizlerin istihdamına öncelik verildi...
  Bizde ise ilişkiler bunun tam tersidir...
  Batan bankalarımızın parasını Türkiye verdi...
  Kuraklık parasına, hayvan aşılarına kadar Türkiye ödüyor...
  Yol, elektrik, kaldırım, gölet gibi projeleri finanse ediyor...
  Üniversitelerimize ‘özel talimatla’ denklik vermek suretiyle 70 bin dolayında öğrenciyi buraya gönderiyor...
  Üniversiteler aracılığıyla bu ülkeye yılda 5 milyar dolardan fazla para akıyor...
  Buna karşın en ufak bir öneri karşısında belirli bir kesim Türkiye’ye saldırmak suretiyle siyaset yapmaya çalışıyor...
  Bunun adı vefasızlıktan başka bir şey değildir...

Yatırımların önemi

  Yine Türk işadamlarının, holdinglerin yüz milyonlarca liralık otel yatırımları sayesinde, KKTC’yi ziyaret eden turist sayısının bir milyonu aştığını görebilmeliyiz...
  “Efendim gelenler piyasaya para akıtmıyor” diyenler var...
  Bunlar tamamen geçersiz düşüncelerdir...
  Adam otelden dışarı çıkmasa dahi yedikleri, içtikleri bu ülkeden sağlanıyor...
  Artık bu satıcıların da ortaya çıkarak, gerçekleri kamuoyu ile paylaşma zamanlarının geldiğini de bu vesile ile vurgulamak istiyoruz...
  Çıksınlar ve konuşsunlar...
  Otellere ayda kaç yüz kilo et ve tavuk satılıyor...
  Kaç bin şişe alkollü içecek, kaç bin kilo sebze ve meyve satılıyor...
  Dayanaksız görüşlerle, ülkemize gelenleri bıktırıp, kaçırma yerine, piyasaya ve bu şekilde maliyenin kasasına akan paraların yüz milyonlarca dolar olduğunu herkes artık öğrenmelidir...
  Türk turistler ve Türk öğrenciler olmasaydı, bu ülke değil 13, yılda üç maaşı dahi ödeyemez duruma gelirdi...
  Bizler bu gerçekleri artık görebilmeli ve kulaktan dolma bilgilerle siyaset yapma alışkanlığını terk etmeliyiz...
  Sonuç olarak; 4’lü koalisyon hükümetinin ‘reform vaadiyle’ iktidara geldiğini, özellikle kamuda ve belediyelerde çok ciddi önlemler almasının şart olduğunu vurgulamak istiyoruz...
  Geciken her gün iflasın daha da artması demektir...

YORUM EKLE

banner471

banner474