banner564

Böyle de olmaz

   Kuzey Kıbrıs’ta son günlerde yaşananlar ve kışkırtıcı hareketler karşısında; hoşgörü, sabır ve tahammül sınırlarımız zorlanmaya başladı...
   KKTC’nin hangi şartlarda kurulduğu, ne şekilde ayakta durduğu ve bu sayede nasıl makam sahibi olunduğu çoğu kez unutuluyor...
   KKTC’nin küçük bir ülke olduğu, tanınmamışlığın ve son 40 yılda kendi kendimize uyguladığımız yanlış siyasetin yarattığı sıkıntılar da unutuluyor...
   Sıkıntıların aşılması için, bizlere kimlerin sahip çıktığı, ne tür desteklerin verildiği ve ne büyük fedakarlıkların yapıldığı görmezden geliniyor...
   Kuşkusuz; Türkiye ile ilişkilerimizin sağlıklı, karşılıklı sevgi ve saygıya dayalı olmasını istiyoruz...
   Ancak bunu başarmak için dürüst olmak, doğru adımlar atmak zorundayız...
   Türkiye ile ekonomik protokoller imzalayıp, sonrasında bunları uygulamayan ve ilişkileri sadece kaynak sağlamak açısından sürdüren bir tavır içine girmek doğru değildir...
   Sırf dıştan tepki olmasın, uluslararası ilişkilerde sıkıntı yaşanmasın diye Türkiye’nin uzun yıllardan beri, KKTC’deki ‘iki yüzlü’ siyaset karşısında büyük sabır gösterdiğini bilmezden gelemeyiz...
   Sırf buradaki insanlar huzur ve güven ortamında yaşasın diye Anadolu çocuklarını sınırlarımızda bekçi yapan Türkiye gibi güçlü bir ülkenin bizden çıkar beklentisi yoktur...
   Ancak; sadakat, doğruluk ve saygı noktasında haklı beklentileri vardır...
  
Eylemler ve yetkililer
   
   Ne var ki; KKTC’de iktidarlar ve liderler değiştikçe, Türkiye ile ilişkilerde üzücü gelişmelerin yaşandığını görüyoruz...
   Bazı sendikaların ve bazı siyasi partilerin, ekonomik hak ve çıkarlar adı altında Türkiye’ye hakaret içeren, buradaki güvenliği yok etmeyi amaçlayan eylemlerini ‘demokratik hak’ olarak niteleyenler vardır...
   Onların, gerektiği zamanlarda gerekli önlemleri almaması yüzünden, KKTC’de farklı kutuplaşmalara gidilmesi adeta teşvik edilmiş oldu...
   “Biz yaparız, kimse hesap soramaz” mantığıyla hareket edilerek gerçekleştirilen eylemlerde polisimize de, devlet binalarına da büyük zararlar verildi...
   Can ve mal güvenliğimizi sağlayan Türk Ordusu ‘işgalci’ olmakla suçlandı...
   Devlet kurumlarındaki görevlerini unutan, fakat devletten maaş çekmeye devam edenlerin; bazı siyasilerle birlikte yürüttükleri bu eylemlerin, aslında KKTC’yi ortadan kaldırmayı amaçladığını iddia edenleri hiç kimse ‘yalancılıkla’ suçlayamaz...
   Eylemlere katılanların tümünde böylesi bir düşünce veya hedef olmayabilir...
   Ancak eylemleri planlayanların hedefinde KKTC devleti ve Türkiye vardır...
   Liderlik koltuğunda oturanlar, geçtiğimiz günlerde Meclis ve Afrika önünde yaşananları görebildikleri gibi, devleti kökten sarsmayı hedefleyenleri de görebilmeliydi...
   Bir kez daha belirtelim ki; yanlış yayınları veya hareketleri protesto etmeye yönelik eylemlerde şiddet kullanılmasından yana değiliz ve bu tür hareketleri tasvip etmiyoruz...
   Ancak; bu son olaylar karşısında ‘demokrasiyi ve asayişi koruma’ görevini üstlenen Sayın Cumhurbaşkanı’nın, devleti yok etmeye yönelik hareketler karşısında da aynı duyarlılığı neden göstermediğini de sormak zorundayız...
   Üstelik bu ülkenin en yüksek makam sahibi olan Sayın Cumhurbaşkanı’nın, KKTC’yi herkesten daha fazla koruma zorunluluğu vardır...
  Meclis’teki andı unutulmamalıdır...
  Türkiye ile ilişkilerin en sağlıklı biçimde yürütülmesi ve buna zarar vermeye kalkışanlar hakkında ‘demokratik kuralları’ ve ‘devletin yasalarını’ çalıştırması gereken de bizzat kendisidir...

Polis, asker ve yargı
   
   Kıbrıs Türk halkının en fazla güvendiği 3 kurumdan biri olan polisimizin, bir yerlerden talimat alarak eylemcilere karşı gerekeni yapmadığı gibi bir ortamın hazırlanması ne kadar doğrudur?..
   Ve geçmiş eylemlerde devletin mülküne büyük zararlar veren, polisin yüzünden kan getirenlerin ‘tutuksuz yargılanmalarına’ karar verilirken; bu son eylemde ‘tutuklu yargılanma’ kararının ne tür sonuçlar doğurabileceğini sağduyu ile değerlendirmek başta ülke liderinin görevidir...
   Polisimizi, askerimizi ve yargımızı siyasetten ve kişisel kaprislerimizden uzak tutmak zorundayız...
   KKTC’de yaşayan herkese eşit muamele göstermeliyiz...
   ‘Türkiyeli’, ‘Kıbrıslı’ ayrımcılığı yapılmasına izin vermemeli, bunu yapmak isteyenler hakkında gerekli yasal işlemleri başlatmalıyız...
   Kıbrıslı Rumların, Yunanistan ile ilişkilerini örnek almalıyız...
   Onlar hem 15 Temmuz 1974’te, hem de 5 yıl öncer bankalar krizinder Anavatanlarından çok ağır bir darbe yediler...
   Buna karşın “Ey Yunanistan elini, eteğini üstümüzden çek” demediler...
   Yunan elçiliği önünde protesto eylemi yapmadılar...
   Tam tersi Yunanistan’dan gelen işsizlere iş verdiler...
   Yunanistan’daki fakirlere yardım gönderdiler...
   Yanan Yunan ormanlarının yeniden yeşillendirilmesine katkı koydular...
   Tüm stratejik anlaşmaları Yunanistan’la birlikte yaptılar...
   ‘Hepimiz Yunanlıyız’ sloganına sahip çıktılar...
   Bizler de Türk milletinin bir parçasıyız...
   Bunu kabul etmeyenler olabilir...
   Ancak azınlıkta olan bir kesimin duygu ve düşünceleri gerçekleri değiştiremez...
   Türkiye’siz ‘sadece bir günün’ dahi bu ülkede nelere yol açabileceğini sağlıklı bir şekilde düşünmenin ve doğruyu bulmanın zamanıdır...
   Bunun öncülüğünü Cumhurbaşkanı ve siyasi partiler yapmalıdır...
   Daha da geç olmadan ve daha büyük acılar yaşanmadan tümünü göreve çağırıyoruz...
   Herkes yeminine sahip çıkmalıdır...
YORUM EKLE
YORUMLAR
Fevzi karayel
Fevzi karayel - 6 yıl Önce

Budur gazetecilik vatan sevgisi sadece dürüstlük başka bir beklenti yok bravo size bakın gördünüz rum sözcüsü Afrika bizi birbirimize nasıl çatıştırıyor lütfen bunu görmezden gelmeyelim yiyenler

banner471

banner473