banner564

Bu kadar çaresiz değiliz

   Kıbrıs müzakerelerinde izlenen yöntemin ne kadar yanlış olduğunu şimdi herkes çok daha net bir şekilde görebiliyor...
  Başlangıçta, Kıbrıslı liderlerin ilk 4 başlığı görüşeceği, bunlarda uzlaşı olması halinde ‘Toprak’ konusuna geçileceği, en sonunda garantörlerin de katılacağı bir konferansta ‘Güvenlik ve Garantilerin’ görüşüleceği belirtiliyordu...
  Ancak gelişmeler öyle olmadı...
  Daha doğrusu her şey tek yanlı gelişti...
  Rum tarafı istediklerini elde ettikten sonra “Hadi bakalım toprak ve garantilere geçelim” dedi...
  Türk tarafının talepleri karşılanmadan, toprak ve garantilere geçilmesi büyük bir hataydı...
  Kıbrıs Türk tarafı bu hataya düşürüldü...
  Hâlbuki iki toplum arasında güven yaratacak önlemler dahi hayata geçirilmedi...
  Karşılıklı güvenin sağlanmadığı bir ülkede, iki toplumu bir araya getirecek adımların atılmasının ileride büyük tehlikelere yol açacağı konusunda çok kez uyarıcı yayınlar yapıldı...
  En azından bu süreçte Diyalog Medya Grubu olarak üzerimize düşen görevi fazlasıyla yerine getirmenin huzur ve mutluluğu içinde olduğumuzu belirtmek istiyorum...
  Gözü kapalı bir yolda yürümek yerine, halkımızın geleceğini ve menfaatlerini düşünerek, sağlam adımlar atılması yönünde sayısız uyarılarımız oldu...
  Güven Yaratıcı Önlemler konusunda tek bir adımın dahi atılmaması karşısında ‘Mülkiyet’ ve ‘4 Özgürlükler’ konusunda Rum tarafının talepleri askıya alınmalıydı...
  “Önce bir yakınlaşalım, güveni sağlayalım” denmeli ve emin olduktan sonra ileriye doğru gidilmeliydi...
  Ne var ki; bizim taraf “Bir an önce bitirelim” anlayışı içinde hareket etti...
  Rum tarafı EOKA’nın yerine ELAM’ı harekete geçirirken, Türk tarafının “Bir an önce bitsin” diyerek, tek yanlı tavizlerle ilerlemeye çalışması, geleceği tehlike altına atmaktan başka bir şey değildi...

Telefonlar dahi birleşmedi

  İki toplumun kullandığı cep telefonlarında dahi uzlaşı sağlanamadığı görmezden gelindi...
  Rum tarafı cep telefonlarında olduğu gibi, araç sigortaları konusunda dahi tek bir adım atmadı...
  Kıbrıs Türk tarafındaki sigorta şirketlerini ‘yasa dışı’ ilan eden Rum tarafı, bu kadar basit bir konuda taleplerimizi reddetti...
  Ama bunlardan daha önemli bir sorun vardı...
  O da Rum tarafındaki eğitim sistemi...
  Her iki toplum da ‘düşmanlık duyguları aşılamaktan’ geri durmalıydı...
  Yine Diyalog’un ısrarlı yayınları sonrasında bu konu müzakere masasına getirildi...
  Rum lideri “O zaman iki toplumlu bir eğitim komitesi kuralım” dedi...
  Komitenin kurulması aylar aldı...
  Rum tarafı bu komitenin üyeliklerine sağcısını da atadı, solcusunu da...
  Bizde ise sadece bir görüşü temsil edenler çağrıldı...
  Buna karşın Rum tarafı tek bir olumlu adım atmadı...
  Komitenin başına getirilen Kıbrıslı Rum daha ilk günden tarih kitaplarının değiştirilmeyeceğini açıkladı...
  Kendisine soru yönelten Rum basınına “Deli misiniz siz, tabi ki eğitim sistemimiz aynen devam edecek” dedi...
  O zaman bu komitenin neden kurulduğunu sorgulamak gerekmez miydi?..
  Peki neden sorgulanmadı?..
  Bu konuyu irdelemeye devam edelim...
  İki toplumlu İngiliz Okulu’nda öğrenim gören Kıbrıslı Türklere yönelik ırkçı hareketleri bilmeyen yoktur...
  KKTC’nin bazı üst düzey yöneticilerinin çocukları da bu ırkçı saldırılarla yüzleşti...
  Buna karşın “Sabredelim bakalım ne olacak” denildi...
  Ama değişen hiçbir şey olmadı...
  Tam tersi bu okulun Müdür Yardımcısı, Avrupa’da eğitim görmüş biri olarak Türk ve Rum çocuklarını yakınlaştırmak için çaba harcadığı gerekçesiyle okuldan atıldı...
  Rum lideri yetkisi olduğu halde bu ırkçı kararı engellemedi...
 
Neden sessiz kalındı

  Kıbrıs Türk tarafının müzakere masasında bu konuları gündeme getirmemesi veya cılız bir sesle ‘üzüntü belirtmesi’ neticesinde Rum liderliği daha da cesaretlendi...
  “Biz bunlara ne yaparsak yapalım, bu masada oturacaklar ve her dediğimizi kabul edecekler” düşüncesiyle hareket edildi...
  Dilenen, açlıktan ölen insanlar gibi baktılar bize...
  Birleşmiş Milletlerin huzurunda 4 özgürlüğü kabul ettirdiler...
  Sadece ‘serbest yerleşim hakkının’, sözde iki bölgeliliği bir anda ortadan kaldıracağını bile bile bizim taraf, Rumlara “evet” dedi...
  Mülkiyet konusunda 42 yıldır başaramadıklarını da başardılar...
  İlk söz hakkının mal sahibinde olmasını kabul ettirdiler...
  Elinde KKTC tapusu bulunan Rum mülkü kullanıcılarının mahkemeye sevk edilmesini öngören bir formül icat ettiler...
  Bunları elde ederken, ELAM terör örgütünün siyasallaşmasına izin verdiler...
  Kıbrıslı Türklere yönelik saldırılardan yargılanması ve cezaevine gönderilmesi gereken bu teröristleri milletvekili yaptılar...
  Tıpkı Yunanistan’daki Hrisi Avgi gibi...
  Sözde ırkçılığa karşı olan Avrupa’nın Parlamentosu’nda halen Hrisi Avgi üyesi, emekli Yunan Generali vardır...
  Bu faşist general her fırsatta Türklere ‘köpeklik’ ve ‘barbarlık’ basıyor...
  ELAM da benzerini burada yapıyor...
  Türk tarafı aylar öncesinden elini masaya vurarak “Durun bakalım” deseydi ve konuyu AB ile BM nezdinde ele alsaydı, Rum tarafını belki durdurma şansı olabilirdi...
  Ama yapılmadı...
  Dönüşümlü Başkanlık elde edilemedi...
  Birincil Hukuk meselesi, Türk vatandaşlarının serbest dolaşımı reddedildi...
  Şimdi gelinen noktada; Cumhurbaşkanı Akıncı, bu kadar iyi niyetimize rağmen Rumların ‘kötü niyetini’ net olarak görebiliyor…
   Kalıcı bir çözüm için karşısında ciddi bir Rum lideri göremiyor…
   Öyleyse; bu gerçekler karşısında iç dünyamıza dönerek, evimizi temizlemeye başlayacağız…
   Bizler bu kadar çaresiz bir durumda değiliz...

YORUM EKLE

banner608

banner474