banner564

Bugün 1 Mayıs: çalışanlar bir gündelik daha alacaklar!

1 Mayıs, emeği ile çalışanların mücadele günüdür. Sekiz saatlik iş günü için başlatılan mücadelenin günümüz dünyasında farklı şekiller alması elbette normaldir. Bizim kuşak, Türkiye’deki kutlanması yasaklanan 1 Mayısların mitinglerini gördü. 1 Mayıs 1977’de Taksim meydanındaydık; kurşunlardan kaçarken arkamızda ölülerimizi bıraktık. 1981 olmalıydı; 12 Eylül rejiminin baskıları sonucunda Mısırlızade Sineması salonuna taşınan 1 Mayıs kutlamalarını, inadına Sarayönü’nden başlattık.
Zaman değişti tabii; bugünlerde 1 Mayıs’a herkes sahip çıkmaya çalışıyor. Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Sadık Gardiyanoğlu, 1 Mayıs resmi tatilinde çalıştırılacak olan işçilere fazladan bir günlük ücret daha verilmesi gerektiğini belirtti ve müfettişlerinin bunu denetlemek için çalışacaklarını duyurdu.
İçişleri Bakanımız Dursun Oğuz, biraz daha ileri gitti ve mesajında doğrudan 1 Mayıs’ı doğuran günlere 1886 Amerika’sına atıfta bulundu. 1 Mayıs’ın anlamını daha iyi kavradığını ortaya koymuş oldu.
İşçilerin hakkı, yılda bir kez tatile; çalıştırılırlarsa da fazladan bir gündelik daha almaya mı indirgendi? Çalışanlar mı daha fazla kazanacak, müfettişler mi? KKTC Hükümeti, işçi dostu bakanlardan oluştuğuna göre işçilerimizin hayatı bundan sonra daha iyi mi olacak?
Her şey birbirine karıştı! 1 Mayıs’ı kutlamak popüler siyasetin ayrılmaz bir parçası halinde geldi. İşçi sınıfının Birlik Mücadele ve Dayanışma Günü, sonunda İşçi Bayramı oldu! 
Şimdilerde, herkesin ve her kesimin bayramı değilse bile bir günü var. Bu durum, farklı kesimlerin kendilerini önemli hissetmelerini sağlarken politikacılara da kutlama ve mesaj verme olanağı sağlıyor. 1 Mayıs da işte böyle bir gün haline geldi.
Ülkemizde ciddi bir pahalılık yaşanıyor. Bu pahalılık ortamında yoksullaşmadan kalmayı becermek büyük marifet ister. Yıllardan beri yaşayageldiğimiz inişli çıkışlı ekonomik hayat, bu sonucun Türkiye’deki ekonomi politikasından kaynaklandığını öğrenmemizi sağladı. Erdoğan’ın kaynakları kendi elinde toplama güdüsü ile başlattığı enflasyon süreci, bu sonucu doğurdu. Türkiye’de yoksullaşma alabildiğine artar ve emek değersizleşirken bizim bundan etkilenmememiz mümkün değildi. Etkilendik ve etkilenmeye devam ediyoruz. Bu süreçten en fazla etkilenenler ise emeğini satarak geçinenler olmaktadır tabii… 
KKTC’de, yurtdışından işçi getirmek de sıradan bir olay haline geldi. Pakistan, Bangladeş gibi yoksul insan depolarından istediğimiz gibi çekim yapıyoruz. Başka yere sıçrayabilmek umuduyla ülkemize gelen Afrika kökenliler de katılınca karın tokluğuna çalışan eleman bulmak kolaylaşmış; iş gücü piyasası çalışanlar aleyhine iyice bozulmuş oluyor.
Uzun zamandan beri kafamı kurcalıyor: KKTC’de hayvancı korunuyor, et ithal etmek yasak! Narenciyeci korunuyor, devlet verdikçe veriyor. Devletimiz arpayı en pahalı fiyattan satın almayı garanti ediyor. Yerli sanayi diye korunan dünya kadar işletme var. İş gücü niye korunmuyor? İş gücü ithal etmek niye yasaklanmıyor?
Vergiler içinde ücretlerden alınan vergilerin oranı nedir, tam olarak bilmiyorum. Bildiğimiz tek şey, asgari ücretin vergiden muaf olduğudur ve bu nedenle çalışanların çoğu asgari ücretle çalıştırılıyor. Ücret ve maaşlardan alınan vergiler o kadar ani yükseliyor ki işverenler asgari ücretin üstünde maaş vermek konusunda zorlanıyor. Vergi dilimleri belirlenirken ücretliler niye korunmuyor?
Düşünüyorum! 1 Mayıs’ı kol gücü ile çalışarak hayatta kalmak mücadelesi verenlerin mücadele gücü haline getirmek için hangi hedefleri belirlemek gerekiyor acaba? İşçilerin gerçekten gönül huzuruyla çalışacakları ve işçi olduklarına şükredecekleri bir düzen kurmak mümkün mü?


1 Mayıs kutlanırken işçilerin işçi olduklarına şükredecekleri bir düzen kurmanın mümkün olup olmadığını düşünüyorum!

YORUM EKLE

banner608

banner474