Barış Harekâtı’nın ikinci aşamasının 41’inci yılını ilk defa çok sönük bir şekilde kutladık...
Hâlbuki bu harekât, teslim olma noktasına gelen çok sayıda köy ve kentimizin kurtuluşunu sağladı...
O günleri yaşayanların anlattıklarına göre, ikinci harekâtın başlamasından sadece bir gün önce, Mağusa’nın surlar içindeki mücahitlerin, Kıbrıs Türk Yönetimi aracılığıyla Türkiye’ye gönderdikleri mesaj gayet açıktı:
“Ya kurtarın, ya da 48 saat içinde teslim olacağız...”
Türkiye büyük bir cesaretle onları kurtarmak için ikinci harekâtı gerçekleştirdi...
Yoksa binlerce insanın sonu, Taşkent, Atlılar, Muratağa ve Sandallar gibi olablilirdi...
Bir defa sağlam bir barış yapmak istiyorsak, geçmişi unutmayacağız...
Geçmişte yaşanan acıların bir daha tekrarlanmaması için gerekli önlemler almak şartıyla adım atacağız...
Çözüm olsun, ama her iki tarafın da can ve mal güvenliğini sağlayacak bir çözüm olsun...
Nüfus açısından azınlıkta olan Kıbrıslı Türkleri bir daha ateşin içine çekmesin...
Kadınlar dul, çocuklar yetim kalmasın...
Türk tarafı ne yapıyor?..
Ne var ki; Kıbrıs Türk siyasetinin gündeminde artık ulusal dava diye birşey yok...
Onlar daha çok ‘koltuk kavgasıyla’ vakit geçiriyorlar...
Kim kazandı, kim kaybetti...
Kim hırsız, kim namuslu...
Kim daha büyük, kim daha küçük...
O kime çalıştı, bu kime oy verdi...
İnanın artık bu küçük siyaset halkımızı da bezdirdi...
İnsanlar seçim lafını duymak dahi istemiyorlar...
Memleketin her yanını pislik götürmüş, onlar hala küçük hesaplarla zaman tüketiyor...
Hâlbuki bu günlere kolay gelinmedi...
Bundan 41 yıl önce ezilen, sömürülen, silahlı saldırılar nedeniyle evini, köyünü, kentini terk eden bizlerdik...
Adadaki nüfustan daha fazla insanımız İngiltere ve Türkiye’ye göç etmek zorunda kaldı...
Zengin insan sayımız parmakla gösterilecek kadar azdı...
Lüks arabalarımız yoktu...
Yazlık villalar da yoktu...
Kıbrıslı Türkler; azınlık muamelesi gördükleri için, Rumlar tarafından yönetiliyordu...
Devlet yönetimi onların elindeydi...
Şimdiki gibi yaz günlerinde denize gitmek dahi, Kıbrıslı Türkler açısından kolay değildi...
Aşırı sıcak altında otobüslerle Lefkoşa’dan Larnaka’ya veya Mağusa’ya gitmeye çalışan insanlar yollarda durdurulur, dışarıya çıkarılır ve üzerlerinde silah araması yapılırdı...
Hâlbuki 20 Temmuz 1974 sonrasında çok şey değişti...
Hepsinden önemlisi Kıbrıslı Türkler esaretten kurtuldu...
Yaşamı güvence altına alındı...
Güneydekilerle yarışacak kadar zengin yarattı...
Doğrular gençlere de anlatılmalı
Bunları unutmamak ve geçmişte yaşananları öncelikle gençlerimize anlatmamız gerekiyor...
Bunu yapmak, barışa karşı çıkmak değildir...
Bizler, adanın yeniden bütünleşmesini, iki toplumlu federal bir devlet kurulmasını, Rumlardan daha çok istiyoruz...
Ama onların yalan propagandalarını etkisizleştirmek ve haklarımıza sahip çıkmak için gerçekleri ortaya koymak zorundayız...
Güneyin, Türkiye aleyhtarı ‘işgal’ kampanyalarını etkisizleştirecek, gerçeklere dayalı kampanyaları organize etmemiz ve sesimizi dünyaya duyurmamız şarttır...
Haklı olduğumuz halde haksız tepkilerle karşılaşmamak için başımızı artık kumdan kaldırmalı ve iç çekişmelerle zaman tüketmek yerine, evimizi temizlemeye başlamalıyız...
Bugünlere zor geldik...
Kıymetini bilmezsek kolay kaybederiz...
Kaleminize yureginize saglik.Gecmisini bilmiyen veya uzerine sunger cekmeye calisan bir toplumun asla gelecegi olmaz.
Yok olmaya mahkumdur .9