Kıbrıs güzel bir ülkedir...
Burada çocukluk ve gençlik yıllarımızın hatıraları vardır...
Atalarımızın mezarları buradadır...
Can güvenliği yok olmadığı sürece bu ülkeyi terk etme niyetimiz yoktur...
O nedenle de bu ülkede ‘güvenlik altında’, huzurlu ve mutlu bir şekilde yaşamak istiyoruz...
Şimdiki durumda çok mu mutluyuz?
Hayır, değiliz...
Ama bunun temelinde güvenlik sorunu yoktur...
Bazı huzursuzlukların temelinde kendi yanlışlarımız ve aşırı partizanlıklar vardır...
Bildiğimiz, bilmediğimiz her konuda kendimizi ‘kahraman’ olarak görme anlayışı ve bu anlayışı ilerleten partizanlıklar nedeniyle güzel ülkemizde özlenen bir yaşam kalitesini yakalayamadık...
Küçük bir ülkeden 10 tane ‘çok iyi’ kalp doktoru çıkaramazsınız...
Ama ihtiyacınız 10 ise ve elinizde 2 uzman varsa, 8 tanesini dışardan getirirsiniz...
Ne var ki; bizdeki yaklaşım öyle değildir...
Sorarsanız, dünyanın en iyilerine tokat atabilecek durumdayız...
Hava yolu şirketini böyle batırdık...
“Ne ama Türkiyeliler bizden daha iyisini mi bilir” diyerek, şirketin hisselerini kendimize çevirdik...
Sonra yönetimine ‘parti temsilcilerini’ atadık...
Ve milyonlarca Euro borç batağından sonra kapısına kilit vurduk...
Bakın, bakan ne diyor
Bir başka örnek verelim…
Toprak Ürünleri Kurumu…
Sözde çiftçiye, köylüye yardımcı olmak ve fiyat istikrarı sağlamak amacıyla oluşturulan bu kurumun yönetim kurulu üyelerini siyasiler atıyor…
Bilgi ve beceriye göre değil de parti rozetine göre atama yapıldığı için bu kurum resmen iflas etmiş vaziyette…
Türkiye’ye olan 10 milyon dolarlık borç silinmekle birlikte yerel bankalara yüz milyonlarca liralık borç duruyor ve üzerine sürekli faiz biniyor…
Örnekleri daha da çoğaltabiliriz...
Ama buna gerek yoktur...
Küçük bir ülkede özel girişimciliği desteklemek, hatta KKTC’yi olduğu gibi serbest ticaret merkezi haline getirmek doğru olandır...
Bunları yapmazsak, Türkiye’nin akıtmakta olduğu milyarlarca liralık yardımlara karşın, sorunlarla boğuşmaya ve şikâyetlere devam edeceğiz...
Ve her ay başında maaş krizi yaşayacağız…
Bozulan yollarımızı tamir etmek, hayvancılığı ve organik tarımı geliştirmek, hastanelerin ihtiyaçlarını karşılamak, üniversitelerin projelerini desteklemek, belediyelerin altyapı sorunlarını çözümlemek için Türkiye’den çok büyük miktarlarda para yardımları elbette devam edecek...
Ama “Türkiye’den para gelmezse maaş ödeyemeyiz” deme geleneğini terk etmek zorundayız…
Çalışıp, başarmak ve kazanmak zorundayız…
Çalışırsan Başarırsın. Babalarımız da, benzer şeyler söylerdi. Çalış oğlum çalış gibi. Hepsi ellerinden geldiğince çok çalıştı. Bazıları maddi imkansızlıklar yüzünden, göç ettiği ülkede çok çalıştı, bazıları iş hayatında, bazıları üniversite hayatında çok çalıştı. Çalıştığı ülkelerde de başarılı da oldular. Sonra ülkesine döndüler. İş hayatında başarılı olanlar, bu başarılarını doğduğu ülkeye aktarmak istediler, yüksek eğitimde başarılı olanlar da. Ülkelerine büyük bir hevesle geldiler, para getirdiler, yatırım yaptılar. Sonra...Geldiklerine, geleceklerine bin pişman oldular.Çalışırsan Başarırsın doğru bir söz de, hukukun doğru işlediği, ayrımcılığın, nepotizmin olmadığı, fırsat eşitliğinin olduğu, yalakalığın, partizanlığın olmadığı ülkelerde doğrudur.Bizde mi?