banner564

Çaresizseniz, Çare SİZsiniz

Yaşanana her sel felaketi arkasından çok şeyler konuşulur, yazılır ve bir de sosyal medyada paylaşılır. Ardından hasar tespit çalışmaları yapılır, zarar gören, çamur altında kalan yerler temizlenir, ilaçlanır. Kısaca felaketin ardından yaralar sarılır. 
Peki ya sonra?
Sonrası mı, öğrenilmiş çaresizlik. Öğrenilmiş çaresizlik, kişinin herhangi bir durumda çok sayıda başarısızlığa uğrayarak, bir şey yapsa da hiçbir şeyin değişmeyeceğini, olayların kendi kontrolünde olmadığını, o konuda başarıya ulaşamayacağını düşünüp, deneme cesaretini kaybetmesidir. Öğrenilmiş çaresizlik cesaretimizi kırarken kendimize olan özgüvenimizi de eritiyor. Yapıcı olup sorunları düzeltmeyi değil, kendi kendimize söylenmeyi, sorumluluk üstlenmek yerine, başkalarını suçlamayı öğreniyoruz. Kazanmayı değil, kaybetmeyi kabulleniyorsunuz.
Öğrenilmiş çaresizlik teorisini 1970’li yıllarda ortaya atan Martin Seligman, teorisini şöyle özetler;
“Bir kişi yaptığı şeyin fark yaratmayacağına inanırsa, hiçbir şey yapmamayı öğrenecektir.”
Öğrenilmiş çaresizlik hayvanların evcilleştirilmesinde kullanılan bir yöntemdir. Sirklerde gösteri yapan fillerin ayakları ince zincirle bağlanır. Bu filler henüz yavruyken ayaklarına kaçamayacakları kalın zincirler bağlanır. Bir süre kaçmaya çabaladıktan sonra filler çaba harcamayı bırakıp durumu kabullenirler. Şimdi büyüyüp güçlü dev canlılar olduklarında da bu durum değişmez. Bir kere çaresiz olduklarını ve ne yaparlarsa yapsınlar kaçamayacaklarını öğrenmişlerdir. Böylece kırabilecekleri ince bir zincir bile onları kaçmaktan alıkoyar.
Bu hafta salı günü yaşanılan sel felaketinin ilk defa olmadığını, hepimiz biliyoruz. Yaşanılan her sel felaketi ardından, yağan yağmur miktarına bakarak aşırı yağışlardan bahsediyoruz. Alt yapı yetersizliği, mühendislik hataları, çarpık yapılaşma, yerel yönetimlerin yaptığı yanlışlardan bahsedip duruyoruz. Yaşanan her felaketin ardından yapılan rutin işlemlerden sonra, sanki bir daha olmayacakmış gibi yaşanılanları unutuyoruz.
Yerel basını günümüzden geriye doğru tarayacak olursak, geçmişte yaşanan sel felaketleri ile günümüzde yaşananların farklı olduğu gözünüzden kaçmayacaktır. Katlanarak çok farklı boyutlara ulaşan sorunlar giderek daha da kronikleşiyor. Eskiden evleri ve işyerlerini sular basarken, günümüzde lağımlar taşıyor, yollar ulaşıma kapanıyor, araçlar trafik de mahsur kalırken, sürüklenebiliyor veya sular altında kalıyor. Her sel felaketinden sonra yaşanan sorunlar değişmezken, katlanarak büyümektedirler. Sel taşkınları günlük yaşantımızı felç ederken, hayatımızı da tehdit eder duruma gelmektedir. 300 öğrencinin, bir okulumuzda mahsur kalıyor olması, daha önceleri karşılaştığımız bir olay değildi. 
Yaşadığımız coğrafyada, sorunları çözmekten çok, sorunları medyada yazmayı, konuşmayı ve sosyal medyada paylaşmayı seviyoruz. Okuyarak, duyarak veya görerek deneyimlediğimiz olayların ancak yüzde 50’sinde öğrenme gerçekleşiyor. Ancak katılarak, yaşayarak deneyimlediğimiz olaylarda öğrenme yüzdesi artıyor, yüzde 90’lara ulaşıyor. Artık bir şeyler yapma zamanıdır. Öğrenilmiş çaresizliğin yıkılabilmesi ancak davranışların değiştirilmesi ile mümkün kılınabilir. Ne olacak, hiçbir şey değişmez zaten, böyle geldi böyle gider söylemleri, yapılan yorumların sonlarına eklenmektedir. Ancak hiçbir şey yapmamakla, bir şeyleri denemek arasında fark yoktur. Bir işe yaramayacağı düşünülen davranışlar denendiği zaman sonuçları sizleri şaşırtabilir. Çözümsüzlüğü engelleyen unsur fiziksel değil, zihinseldir. Zaman söylemlerimizi, eyleme dönüştürme zamanıdır. Behçet Necatigil’in şiirinde dediği gibi “Çaresizseniz, Çare SİZsiniz.”
YORUM EKLE

banner608

banner473