banner564

 Cesareti var mıydı?

Gökyüzü masmaviydi. Ağaçlar tüm yeşilin tonlarını barındırıyordu. Bulutlar hareket halinde birbirleriyle yarışıyorlardı. Kardelense tek başına boynu büküktü. Ama anlayabiliyordu. Her şey onun etrafında dönüyordu. Tüm doğa onu görüyor, onu selamlıyordu. Çok küçücüktü tüm varoluşun içinde ama varoluşu çok da önemliydi. O olmalıydı, o var olmalıydı. Bu kadar da önemliydi aslında varlığı. 
  Işığa karşı hassasiyeti vardı ama bir o kadar da güçlü bir şekilde ayakta kalabiliyordu soğuğa rağmen. Işığa karşı duyduğu korku, ışığın muhteşemliğiyle alakalıydı. Bu kadar muhteşemlik içerisinde ışığa bakamıyordu, başını kaldıramıyordu. Işık onu muhteşemliğiyle korkutmayı başarmıştı. Bu konuyla ilgili henüz ne yapacağını bilemiyordu. Neden bu kadar korkuyordu ışığın muhteşemliğinden? Çok anlamsızdı korkması ama yine de korkuyordu. Bu duruma engel olamıyordu. Işığa doğru bakarsa o muhteşemliğe dayanamayıp yok olmaktan korkuyordu aslında. Yok, olmak istemiyordu; ama bilmediği şey şuydu; aslında o ışık karşısında yok olmayacaktı, o aslında hiç olmadığı kadar var olma şansına sahip olacaktı ve bunun farkında değildi. Eğer yüzünü ışığa dönerse, kendi gerçek yansımasını görebilecekti ışıkta, kendi muhteşemliğini. 
  Sonra birden güneş kayboldu, ay belirdi. Kardelen kırılgan varoluşuyla dimdik ayakta duruyordu. Çok kırılgandı ama kırılganlığı onu muhteşem güçlü kılıyordu. İncecik ve narindi. Ama dayanıklıydı. Gecenin bilinmezliğine teslim oldu. Gücünü biraz da teslimiyetten alıyordu. Güveniyordu kendinden daha büyük olan varoluşa. Onu her daim sarıp sarmalayan bir rahim içinde olduğunu hissediyordu. Her şeyden ayrı görünse bile her şeyle bütün olduğu bilgisini taşıyordu tüm onu oluşturan partiküllerinde. Yine de hep başına kötü bir şey gelecekmiş gibi hissetmeye engel olamayıp durdu, etrafına bakındı. Ama yine bilmediği şey, kontrol onun elinde değildi. O, bir senaristin onun için hazırladığı rolü oynuyordu. O görüntüsünden tüm özelliklerine kadar özenle tasarlanmıştı. Tüm varoluşun içinde oynaması gereken rolü oynuyordu sadece. O, günün sonunda kendi varoluşuna ve tüm varoluşa izleyici olarak geldiğini anlamakla yükümlüydü. Tüm olanı izlemeyi öğrenmek için buradaydı ve aslında, hem aynı anda bir kardelen hem de kardelenin dışındaki her şey olduğunu görebilmekti sadece onun görevi.  
  Güneş yine belirdi, kardelen bir kez daha boynu bükük, ışığa doğru yüzümü dönsem mi diye tereddütle düşündü? Işığın muhteşemliği karşısında yine ürktü. Belki bu defa denerdi. Bir bilinmezdi ve ürkütücüydü bu bilinmezlik. Ama onun yine bilmediği, bu hayatında tadacağı en muhteşem serüven olacaktı. Tek yapması gereken yüzünü ışığa dönmekti. 
 

YORUM EKLE

banner608

banner473