banner564

Davulcunun...

Seçimlerdeki kısırlık ve seçim sonrası içine girdiğimiz kaotik ortam; ciddi konuları tartışma gündemine almaya engel oluyor.
Bu nedenle, hükümet işi  ne olacak, sorusu ile helak olduğumuz zamanda, yazılanların, "davulcu yellenmesi" gibi olacağını bilerek, bunlara değinmek isterim. 
Türkiye, son çeyrekte ciddi ekonomik büyüme gösterdi.
Başbakan Yardımcısı Sayın Mehmet Şimşek'in  geçtiğimiz günlerde hem bu konu, hem de 2018 ekonomik büyüme öngörüsü ile ilgili yaptığı açıklama önemli idi.
Türkiye, 2017'deki büyümeyi, her şeyden evvel aldığı vergi düzenlemeleri, kurduğu kredi garanti fonu ve özellikle Avrupa'ya dönük yaptığı ihracat artışı ile sağladı.
Sayın Mehmet Şimşek o açıklamada, 2018'de ekonomide, geçen yıla göre daha mütavazi bir büyüme trendi olacağını ifade etti.
2018'de ekonomik büyümeye etki edecek olan faktörlerden birinin de, hükümetin, milyonlarca taşeron işçiye dönük olarak aldığı kadrolama kararı olacağını  Sayın Şimşek ifade etti. Niye? 
Çünkü, milyonlarca insan, iş güvencesi ve artan geliri ile belli bir tüketim içine girecek. Bunun ekonomiye yapacağı katkı, önemli bir etkidir.
Peki bizde durum nedir? 
Siyaset alanı, ekonomideki bozulma ve halkımızın gittikçe düşen alım gücünün yol açtığı daralmayı konuşuyor mu?
İç tüketimde, alım gücünün düşmesi ile oluşan daralma, siyasetin gündeminde yok. Türkiye gibi büyük bir ekonomide dahi, taşeron işcilerin kadrolanmasının ekonomik büyümeye pozitif etkisi ele alınırken, bizim gibi küçük bir ekonomide insanlarımızın alım gücünün erimesinin yol açtığı olumsuz etki nasıl ele alınmaz?
Avrupa etkisi
2017'de Türkiye ekonomisinin büyümesine katkı sağlayan önemli faktörlerden biri de,  Avrupa ekonomisinin toparlanması ve Avrupa'ya ihracatın artması olduğu açıktır.
Bu, Avrupa ile bozulan siyasi ilişkilerin tamirinin ne denli önemli olduğunun da göstergesidir. Yani ekonomi ile dış politikanın 21. Yüzyıl’da bağı önemlidir.
Nitekim, yaşanan bu yeni ekonomik gelişme,Türkiye'nin Avrupa'ya dönük ilişkileri yeniden canlandıracak ciddi ilk adımları atmasını da getirdi.
Cumhurbaşkanı  Sayın Erdoğan'ın Fransa ziyareti. Sayın Çavuşoğlu'nun Almanya Dışişleri Bakanı ile buluşması. AKPA ve AİHM ile ilişkilerinin geliştirilmeye çalışılması, göstergelerdir.
Ancak bir gerçek daha var. 
Kıbrıs Cumhuriyeti AB üyesidir. 
Dolayısı ile Kıbrıs sorunu gibi bir meselenin, tüm bu ilişkilerin önündeki büyük engellerden biri olduğu da diğer bir gerçektir...
İstediğiniz kadar gündemin gerisine almaya çalışın, sorunun dinamiği izin vermiyor.
Bunun son örneği, Sayın Anastasiadis'in Roma'da düzenlenen AB üyesi Güney Akdeniz ülkeleri zirvesine katılması ve çıkan bildiridir.
Düşünün ki bu zirvede Fransa ve İtalya var. 
Bunlardan biri, aynı zamanda kısa süre önce Cumhurbaşkanı  Sayın Erdoğan'ın ziyaret ettiği ve önemli ekonomik ve siyasi ortak kararlar aldıkları Fransa’dır. Diğeri aynı ziyaret nedeni ile imzalanan askeri antlaşmalar neticesinde önemli askeri malzemeler alınacak olan İtalya'dır.
Ayrıca, AB'nin Akdeniz ülkesi olan üyelerinin bu zirvesine katılan Fransa ve İtalya'nın, TOTAL ve ENİ Şirketleri de "Kıbrıs Cumhuriyeti" ile  Doğu Akdeniz'deki hidrokarbon meselesinde ortaktır. Bu göz kapatılacak, üzerinde durulmayacak bir husus mu?
Peki bu ilişkiler yumağına eklenen başka ne var?
 Sayın Anastasiadis, biz seçim içinde iken Suudi Arabistan'a ziyaret yaptı. Yalnız Suudi Arabistan Kralı ile görüşmedi. Dev petrol şirketi Aramco ile de görüştü.
Bunun arkasından Ürdün Kralı Güneye geliyor. 
Kıbrıs ile Ürdün ve Yunanistan arasında antlaşmalar yapılacak. Böylece "Kıbrıs Cumhuriyeti" ve Yunanistan'ın bölge ülkeleri olan Mısır ve İsrail'den sonra yine bölge ülkesi olan Ürdün’le de antlaşma yapması söz konusu olacak.
AB üyesi  Akdeniz ülkeleri ile gerçekleşen zirveden sonra, Doğu Akdeniz'de etkili üç ülke ile de antlaşma yapılmış olacak. Yani zincir, yeni halkalarla uzayacak.
Böylece Mısır, İsrail ve Kıbrıs'ın doğal gazlarının Suudi Arabistan'ın petrol ve gazlarının Ürdün üzerinden Akdeniz'e akması ile Avrupa hattının Kıbrıs- Yunanistan ve İtalya üzerinden akması onlar açısından daha ekonomik ve verimli olmaz mı?
Bunda ayrıca  Rusya ve İran'ın etkisini sınırlama niyeti de yok mu? 
Bu alanda devrede olmayan, zincire dahil olmayan kim? Türkiye ile Kıbrıs Türk tarafı.
Biz maalesef kendi yalnızlığımıza gömüldük.
Türkiye'nin AB ve Mısır, İsrail ile sorunları var. Ürdün ile ilişkiler sıcak değildir. Suudi Arabistan ile de ilişkiler olumlu değil...
Bu yüzden, çakma gürüldeme  ve sorunu yok sayıp, yalnızca iç kamu oyuna oynayan söylemlerle işi idare etmek yanlışından süratle  uzaklaşmak gerekir.
Siyasetin kısır bir ortam sürüklendiği bu aşamada, bu iki konuya değinmek istedim.
Kıbrıs sorunun çözüm olgusu tüm sıcaklığı ile devam ediyor. 
Bunu görmezsek, 2000 yılı başında Kıbrıs'ın AB üyeliği başvurusu ile başlayan ve bizi ve Türkiye'yi peşinden sürükleyen süreci yeniden yaşayacağız. 
Artık hamasetle Türkiye sevgisi  demagojisi yapmak veya öfke ile Türkiye karşıtlığı içine girmek yerine akıl  ile Kıbrıs sorununu, bizim olan BM Parametreleri temelinde çözmek yönünde iki tarafta da ortak toplumsal siyaset üretmek zamanıdır. Bunun ekonomik büyüme ve demokratik gelişme ile doğrudan bağı var.
YORUM EKLE
YORUMLAR
alten
alten - 6 yıl Önce

geniş açıdan görülen resim

banner471

banner474