banner564

Değişimi Kıbrıs sorununda değil, eğitimde aramalıyız

 Kurak geçen onlarca yılın ardından bol yağışlı bir kış dönemi yaşıyoruz. Yağışlara bağlı olarak çarpık yapılaşmanın getirdiği olumsuzluklar eklenince hayat katlanılmaz oluyor.
Çevre psikolojisi, insan çevre etkileşimini doğal ortama dayalı, bireyden topluma inceleyen psikolojinin alt dalıdır. İnsan çevre ilişkileri 60’lı yıllara kadar pek ele alınmamıştır. Çevre psikolojisi ile ilgili çalışmaların geçmişi en fazla otuz beş yılık bir geçmişe dayanmaktadır.
Denetimsiz, plansız olarak yapılanan şehirlerimizin karşısında doğanın ve doğal kaynakların yanlış kullanımının getirdiği büyük masraflar düşünülürse çevre insan ilişkilerinin dikkate alınmasının gerekliliğini yaşayarak deneyimliyoruz. 
Şehirleşme çevre üzerinde fiziksel bozulmalar oluştururken insan psikolojisini de olumsuz yönde etkilemektedir. İnsanın her yönden verimliliğinin düşmesine neden olmaktadır. Örneğin şehirlerimizde yaşanan yoğun trafik, insanların zamanlarının çoğunu yollarda geçirmelerine neden olmaktadır. Üstüne bir de yağışlar nedeniyle bozuk olan yol kalitesinin daha da düşmesi, trafik de olan insanlarımızın stresini artırarak öfke kontrolü problemini de beraberinde getirmektedir.
Çarpık şehirleşme, alışık olmadığımız haberlerin medyamızda yer bulmasına neden olmaktadır. Altyapıların yetersiz kaldığı ve ya dirençsiz kanal sistemlerinin mevcut su baskınları, elektrik kesintileri, su kesintileri gibi günlük yaşamı etkileyen birçok problemi kaçınılmaz hale getirmektedir.
Suçluluk oranlarında ve çeşitlerinde dahi çarpık şehirleşmenin payı olduğu bilinmektedir. Nüfus artışı ile gelen karmaşa sosyal kontrol mekanizmasını da işlevsiz hale getirebilmektedir. Bu durum suça teşvik edici ortamları yaratabilmektedir. 
Yaşadığımız coğrafyada çevre psikolojisi üzerine herhangi bir çalışma ya yoktur ya da yok denecek kadar azdır. Kaldı ki kendi kendimize yarattığımız çarpık yapılaşmayı öğretilmiş çaresizlik psikolojisi içinde kanıksamış gibi görünüyoruz. Dolayısıyla yukarıda bahsi geçen konuları günlük yaşantımız içinde yaşayarak deneyimliyoruz.
Çarpık şehirleşmeyi KKTC’nin dışlanmasına, tanınmamışlığına, uygulanan ambargolara bağlayanlar vardır. İçinde bulunduğumuz gerçek toplumsal durum ise çıkarcı güçlerin gelişerek, toplum içerisinde farklı gruplar yaratarak, egemen duruma geçmesinden başka bir şey değildir. Çıkarcı güçlerin coğrafyamızda oluşturduğu toplumsal ilişkiler bugün şikayet ettiğimiz ve statüko diye tanımladığımız yapıyı oluşturmuştur.
Toplumsal değişim eğitim ile yapılandırılmalıdır. Eğitim değişim sürecinde önemli rol oynamamaktadır. Eğitim toplumsal değişmeyi harekete geçiren, hızlandıran ve değişen sosyo-ekonomik ve politik şartlar için gerekli bilgi, beceri ve değerleri yayarak sonuçlandıran önemli bir toplumsal olgudur. On altı üniversitenin faaliyet gösterdiği coğrafyamızda, bilimsel çalışmaların birçoğu toplum sorunlarına çözüm önerileri üretmektedir. Eksik olan ise toplumsal sorgulama ruhu ve heyecanıdır. 
Herkese güzel bir hafta dileklerimle iyi pazarlar.

YORUM EKLE

banner608

banner474