banner564

Dereboyu korktu, sustu ve kirlendi!

Bugün de Dereboyu’ndan bahsedelim. Sanırım şimdi bu yazıya göz atan birçok kişi iyi, güzel ve hatta zenginlikten bahsedeceğimi sanıyor. Ama öyle değil.

Dereboyu hepimizin ilk bakışta gördüğü gibi güzel bir açık hava mekanı gibi duruyor; kafeler, restorantlar, konfeksiyon mağazaları, ayakkabı mağazaları, berber dükkanları ile.

Dümdüz bir cadde, sağında solunda bir çok dükkan, kafe, restoran.

Geceleri canlı görünüyor. Caddedeki ışıklandırma da sorun yok. Gerçi olsa da anlamazdık. Çünkü baktığımız yerde gördüğümüz ve algıladıklarımız başka şeyler.

Büyük şeylere bakıp gördüğümüzü sanıyoruz. Öncelikle esnafın Kıbrıs konusuna bakış açısına bakalım. Onlar geneli konuşmak istemedi. İstemeyenler kendi fikirlerinden değil, kendileri gibi düşünmeyenlerden korktu.

Yani, “çözüm olsun, ben istiyorum” diyemediler, çünkü çözüm olmasını istemeyenlerin kendilerini gazetede görünce sırf çözüm istiyorlar diye alışveriş yapmayacaklarını düşünüyorlar. Çözüm olmasını istemeyenler de konuşmak istemedi, çünkü onlar da çözüm isteyenlerin kendilerinden alışverişi keseceğinden korktu.

Konuşanların geneli ise, “çözüm istiyorum, ekonomik açıdan daha iyi olur, bizlere Avrupa Birliği’nin ticaret kapıları açılır” inancında idiler. Ama onların da çekinceleri dikkat çekici. Adına çekince mi demeli yoksa güvensizlik mi bilmiyorum. Adını siz koyun. Çünkü onlar yani konuşmaya cesaret edenler ya “yine kandırılırsak, ya “yine çözüm umudu boşa çıkar ve Kıbrıs’ın Kuzeyi’nde etiketlenirsek” diye korktular kanımca. Bir de sürecin nasıl ilerlediğini ayrıntısıyla bilmiyorlar.

Hepimiz Dereboyu denilen o caddeden defalarca geçtik. Kafelerin hatta restoranların dolu olduğunu yoldan geçerken fark etmişsinizdir. “Bunlar kazanıyor” diye düşünenlerdendim taaa ki onlarla sohbet edene kadar.

Diyorlar ki; buraları dolu görüp önyargılı davranıyorlar. Bir öğrenci arkadaşlarıyla gelip pastanede oturuyor bir kahve veya bir çay alıyorlar, 4-5 saat oturup, sohbet edip, kalkıyorlar. Bizim kasaya 5 saatte o dolu gördüğünüz masadan maksimum 20 TL giriyor!

Hele ki yol içinde restorantların çöpleri! O apayrı bir konu. Gidip oturup yemek yediğimiz, gençlerin en çok rağbet ettiği bir iki mekanın köşe başlarında birikmiş yemek artıklarının bulunduğu, sineklerin cirit attığı çöplerle iç içe oturuyoruz. Ve ne yazık ki gençlik de belediye de yetişkinler de bu durumdan rahatsız değil. Çünkü rahatsız olsalar gidip o pisliğin yanıbaşında yemek yemezler. Tabi şimdi yine paramıza göre hizmet veriyoruz diyenler olabilir. Kıbrıs Türkü hep parasına göre hizmet almaya alıştırıldı ama dünyada insanlar parasına göre değil standartlara göre hizmet alır. Sağlıklı bir çevrede yaşamanın ekonomisi olmaz. Çünkü hissedilen hastalıktır, sağlık hissedilmez. Sanırım sorunumuz da budur. Sağlığımızı kaybetmeden paramıza göre değil, dünya standartlarına göre hizmet almayı talep etmeyi öğrenmeliyiz.

YORUM EKLE

banner471

banner473