banner564

Derler Ki...

 Derler ki; insan çok şey öğrenir geçen yıllarda, bazen asla yapmam dediğiniz şeyi yaparken bulursunuz kendinizi...
Bazen de “asla konuşmayacağım” dediğiniz insanla konuşur hatta gülersiniz. Sonra bir gün bakarsınız ki “asla gitmeyeceğim” dediğiniz yerdesinizdir, bu arada “asla geri dönmeyeceğim” dediğiniz insana veya memlekete de dönmüş olursunuz... Dönersiniz de bir kez daha hayret edersiniz ne kadar “yapmayacağım” dediğiniz her ne varsa yapmışsınız... Demek ki hiçbir zaman büyük konuşmamak gerekirmiş...
Derler ki; gözden uzak olan, gönülden de uzak olurmuş… Gönülden uzak olan, gözünün dibinde olsa neye yarar, gönlünün efendisi olmadıktan sonra…
Bakmayınız siz şimdiki aşklara... Bilmem hatırlar mısınız, çocukken gazete kâğıtlarından gemiler yapardık. Tersten şapka olan bu gemilerimizi ilk önce kafamıza geçirirdik, hevesimizi alır almaz ise suda yüzdürmeye çalışırdık. Özene bezene yaptığımız gemiciklerimizin sonu ise erken gelirdi. Ya suyun gücüne dayanamaz,  su alır, yana devrilirdi, ya da öylece suyun üstünde yarısı erimiş bir halde kalakalırdı. 
Son yılların aşk tanımı da böyle bir şey olmalı. Kâğıttan gemiler misali yüzebildiği kadar yüzmesi, ondan sonra da yan gelip devrilmesi, yani batması… Kısacası gidebildiği kadar gitmesi, sonra da bitmesi modeli...
Derler ki; ilk affeden en büyüktür. Bu tür çoktan modası ve zamanı geçmiş kişisel gelişim safsataları ile kendinizi yormayınız. Geçenlerde okuduğum, aklımda kalan çok hoş ve komik bir cümleyi paylaşmak isterim.  “Sizi üzen, kötülük eden insanları affetmek istiyorsanız onların birer palyaço olduğunu düşünüp onlarla her karşılaştığınızda bunu hatırlayınız… Göreceksiniz ki onlarla karşılaşıp aynı ortamda bulunsanız bile öfke, kızgınlık ve üzüntü hissetmek yerine içinizden gülüp geçeceksiniz…”
Ben daha iyi bir yol buldum. Onları umursamıyorum. Yok sayıyorum. İster karşılaşayım, ister aynı ortamda bulunayım, hiç fark etmiyor. Yok sayılan, umursamadığınız insanlar böylece size hiçbir duygu hissettirip veremez de…
Neşet Ertaş der ki; elini kalbine götürdü, burası var ya dedi, taşa, toprağa gerek kalmadan insanın gömüldüğü tek yer… 
Doğru değil mi? Ne kadar çok ölü biriktirir insan yaşarken… Farkında olmadan… Sonradan akıl başa gelir. Gelir de, artık vakit geçmiştir. Ne kadar boşa zaman harcamıştır insan, ölüleri gömerken kalbine, yine de vazgeçmez insanoğlu, gözünü bürüyen nefret ve hırs yüzünden hep sevdiklerini gömer şuracıktaki kalbine... Bu yüklerden dolayı bazen sızlayan, bazen ağrıyan kalbinin de sesini duymaz olur. Hep sonradan gelir aklımız başımıza...
İnsan kalbine sadece sevdiklerini gömebilir... Sevmediğini değer vermediğini, onun için hayati bir önemi olan kalbine, asla almaz, oracıkta ona asla yer açmaz... Çünkü insan yaşarken öldürür sevdiğini... Oscar Wilde ne demiş; “ herkes öldürür sevdiğini
ama herkes öldürdü diye ölmez...
Ve yazımı Didem Madak cümlesi ile bitirmek istiyorum... Sığındığın gönül, memlekettir… Ne güzel demiş şair… Tıpkı evim sensin, kalbim sensin gibi…   

YORUM EKLE

banner608

banner473