banner564

Dil, düşünce ve 1984

Dil, düşünce ve 1984

Ünlü Yazar George Orwell’in 1984 (Bin Dokuz Yüz Seksen Dört) kitabıyla ve Orwell’in felsefesiyle ilk tanıştığımda üniversiteye yeni başlamıştım. 1984, Orwell’in yarattığı ütopik dünyasında “Big Brother” (Büyük Birader) partisinin halkın özgürlüğünü ele geçirip diktatör bir yönetim yaratma politikasını ve buna direnmeye çalışan Winston’un sonunda sistemin parçası olmaktan kaçamayacağını akıcı bir dille anlatan muhteşem bir roman. Romanın anti-ütopik dünyasında, totaliter bir merkezi tek Parti'nin yönetiminde korku, propaganda ve beyin yıkama ile halk ve hayatı manipüle edilmektedir. Roman daha sonra ünlenecek, Büyük Birader ve Düşünce Polisi gibi kavramları içermektedir. Düşünce Polisi kavramıyla da ilk kez tanıştığımız bir romandır.

Halkın özgür iradesini ele geçirmeye çalışan parti “medyayı” tam anlamıyla kullanıyor. “Brain Wash” yani beyin yıkama politikasıyla halkı etkilemek için sürekli partinin yayınları yapılıyor. Tarih kitapları değiştirilerek tekrardan yazılıyor ve sözlüklerden “free” (bağımsız) kelimesi çıkartılıyor. Şimdi gelelim bunların yorumlanmasına. ikinci Dünya Savaşını, öncesini ve Stalin gibi birçok diktatör dönemini bizzat yaşayan ve geleceğin öğelerini önsezileriyle muhteşem bir şekilde yorumlayan Orwell aslında günümüzde içinde bulunduğumuz “ütopik diktatörel” dönemi de anlatıyor.

Gençlerin televizyonla büyüdüğü dünyamızda, yayınlanan birçok  programın her dakikada bilinçaltımıza yüzlerce sinyal göndererek telkin verdiği ispatlanmış gerçeklerdendir. Çocukların ve gençlerin gerek ahlaki tezatlıkları gerek şiddeti gerekse rol modelleri tamamen medya aracılığıyla öğrendiği birçok çalışmada varılan bir sonuçtur.

Orwell’in tarihin değiştirilmesi konusundaki önsezisi de yine günümüzde gerçeği saptırarak anlatan siyasetçiler, yazılı ve görsel yayınların 1984 kitabındaki satırlarına birebir yansımıştır. Televizyon ve teknolojik ilerlemelerle daha da tembelleşen kültürümüz gençlerin kitap okumaması ve araştırma yapmamasıyla ve tarihi tamamen uydurma yayınlarla öğrenmesi kültürel tanımımızdan negatif bir şekilde şekillendirmektedir.

Geçen hafta değindiğimiz NLP, yani dili doğru kullanarak bilinçaltına olumlu telkin verme ve karşı tarafın davranışlarını birebir etkileme konusunda da Orwell öngörüsünü 60 yıl önce dile getirmiştir. Romanda partinin halka özgürlük kavramını unutturması ve bunu düşünememesi için “free” kelimesini sözlüklerden çıkarması dilimizde olmayan bir şeyi düşünemediğimizin birebir örneğidir. Lisanın tarihsel olarak kimlik algısı üzerine yaptığımız bu yorumun haklılığı Stuart Hall’un tanınmış Culture and Diaspora uzerine yazdığı yazısında kimlik tanımınınn özden öte geçişkenliğine, değişkenliğinin farkına varmanın önemli olduğunu bize şu cümleriyle aktarır;

“Kültürel kimlik… Özsel tamdan öte süreç içinde yer alan bir tanımdır. Geleceğe olduğu kadar geçmişe de  ait bir kavramdır. Hali hazırda var olan bir yeri zamanı, tarihi ve geleceği asamayan bir kavramdır. Kültürel kimliklerinde temelleri vardır. Ancak, tarihsel olan tüm nesneler gibi kültürel kimlikte sürekli bir değişim içerisindedir. Geçmişte kalıp olarak var olan bir öz ile değil tarihin, kültürün ve gücün sürekli oyunuyla şekillendirdiği bir yapıdır. Kimlik tanımı geçmiş içerisinde kurtarılması gereken bir çabadan öte ve bulunulması durumda bize ebediyeti garantileyecek düşüncesinde uzak bir tanımdır… Geçmişin anlatılarıyla kendimizi nasıl şekillendirdiğimizle alakalıdır.  

 

 

 

 

YORUM EKLE
YORUMLAR
akrabacik
akrabacik - 5 yıl Önce

utopik deil o distopik olucakti.

aleyna pehlivan
aleyna pehlivan - 5 yıl Önce

bravo mükemmelsin ablam

banner608

banner474