Dünyanın tanımadığı küçücük bir bölgede müthiş bir oyun oynuyoruz…
Gerçek olmayan bu oyuna kendi kendimizi alıştırmış olmamız çok üzücü…
Öyle bir alıştırıldık ki; olmayan her şeyi varmış gibi görmeye başladık…
İşte bu yüzden sürekli seçim yapıyor, hükümet kurup hükümet bozuyoruz…
Bugüne kadar yüzlerce kişiyi bakan, milletvekili, müdür, müsteşar, danışman, danışmayan, müşavir yaparak benzeri görülmemiş bir düzen kurduk…
Sürdürülebilir olmayan bu düzenin bugün herkesi ‘gelecek kaygısına’ düşürdüğü, korku ve endişeye sürüklediği gerçeği karşısında artık ‘bir şeyler’ yapılmalıdır…
Alışılmış siyasetin ve yönetim anlayışının dışında değişimler gündeme gelmelidir…
Değişime hazır olmayan veya değişim için yetki alamayacak durumda olan bir siyaset yapısıyla gelecek için umutlanmamız mümkün değildir…
Ekonomi krize girdiği zaman banka mevduatlarının yarısına el koyabilecek kadar ‘keskin kararlar’ alabilen AB üyesi Güney Kıbrıs’taki siyasi cesaretin yarısını bile gösterebilecek bir yapımız yoktur…
Biz bunca zaman ne yaptık?
Son 45 yıl içinde “al gülüm-ver gülüm” anlayışıyla ülke yönettiğimiz yalanıyla elde olan her şeyi batırmış durumdayız…
Bunlardan bazılarını başlıklar halinde aktaralım:
Ekim alanlarının betonlaştırılması…
Dere yataklarının kapatılması…
Pınarların ve göletlerin kurutulması…
Üretimin kontrolden çıkması…
Kamu kurumlarında verimliliğin dibe vurması…
Sağlık hizmetlerinin endişe verici bir duruma gelmesi…
Ulaşım, haberleşme, yol ve aydınlatma hizmetlerinin çökmesi…
Yatırımların önemsenmemesi, yeni yatırımların önüne takoz konması…
Tayin ve terfilerin; bilgi, görgü ve yeteneğe göre değil; siyasi tercihe göre yapılması…
Hazine mallarının keyfi bir şekilde dağıtılması…
Denetim mekanizmasının tamamen durması…
Yapanın yanına kaldığı bir düzenin yaratılması…
Birçok ihaleye rüşvet ve suistimallerin karıştırılması…
Medya adı altında tetikçiliğin teşvik edilmesi ve düzeni iyileştirmek isteyenlerin hedef seçilmesi…
Şiddet, tecavüz, uyuşturucu vakalarının hızla artmasına karşın eskimiş yasaların yenilenmemesi…
Liste daha da uzayabilir
Yukarıdaki listeyi daha da uzatabiliriz…
Ne var ki; önemli olan artık birilerinin bu yanlışları görmesi ve pratik çözümler üreterek ülkeyi düzlüğe çıkarmasıdır…
Peki bu cesareti kim veya kimler gösterecek?..
Hangi güçle işe başlayacak?..
Halk buna ne kadar destek verecek?..
Alışılmış ve alıştırılmış bir düzeni değiştirmek için ilk adımı halkın atması gerekiyor…
Halk “yetti artık” demediği sürece, değişim gelmeyecek…
Hayırlı Cumalar…
asfalyası patlamış surlar içindeki kerpiç eve benziyor bizim ekonomi