banner564

Dünya bu farkı görebilmeli

  Kıbrıslı Türklerin ezici bir çoğunluğu, iki bölgeli, iki toplumlu federal çözümü destekliyor...
  Adanın yeniden bütünleşmesini ve Avrupa Birliği kurallarının eksiksiz uygulanmasını arzuluyor...
  Bunun için de bazı konularda haklı taleplerde bulunuyor...
  Taleplerin önemli olanlarını 3 başlık altında toplayabiliriz: 
  Birincisi Türkiye’nin garantörlüğünün devamıdır...
  İkincisi mülkiyet sorununun öncelikle takas ve tazminatla çözümü...
  Üçüncüsü siyasi eşitlik...
  Şimdi birincisini ele alalım...
  Garantörlüğün devamını istiyoruz çünkü; geçmişte yaşadığımız acılar vardır...
  Çünkü; Yunanistan, AB garantisinin geçerli olması halinde buradaki varlığını sürdürecektir...
  Yunanistan’ın ayrıca, Güney Kıbrıs’la yapmış olduğu ‘ortak savunma’ anlaşmaları vardır...
  Türkiye ise AB üyesi değildir ve AB’nin garantör olacağı bir güvenlik sistemine müdahalesi söz konusu değildir...
  Öyleyse; Türkiye, uluslararası anlaşmalardan kaynaklanan hakkını kullanmaya devam edecek ve Kıbrıslı Türkler de kendilerini güven içinde hissedecek...
  Buna karşı çıkmak, art niyetli olmaktan başka bir şey değildir...
  Üstelik güneyde ELAM gibi yeni terör örgütlerinin varlığı, garantörlüğü her zamankinden daha da zorunlu kılıyor... 

Mülkiyet konusu

  Gelelim mülkiyet meselesine...
  Son 44 yılda ayrı bölgelerde yaşayan Kıbrıslı Türklerle, Kıbrıslı Rumların bir anda iç içe yaşamalarının zor olduğunu herkes kabul ediyor...
  Ayrıca 1974 sonrasında Girne’de veya Güzelyurt’ta dünyaya gelenlerin, babalarının 1974 öncesinde güneydeki mülklerine dönmeleri mümkün değildir...
  Aynısı Kıbrıslı Rumlar için de geçerlidir...
  Son 44 yılı Baf’ta veya Limasol’da geçiren bir Kıbrıslı Rum’u Girne’ye getirdiğinizde ne olacak?..
  Bunun doğrusu öncelikle mülklerin takas edilmesidir...
  Geriye kalan kısmın da parası ödenmek kaydıyla tazmin edilmesi doğru olandır...
  Farklı bir yöntem düşünmek, iki toplumu yeniden sıcak çatışmaların içine sürüklemekle eş anlamlıdır...
  Böylesi bir tehlikeye kimse izin veremez...

Siyasi eşitlik meselesi

  Siyasi eşitlik konusu gerek Rum liderliğinin, gerekse Birleşmiş Milletler ve AB’nin başından beri kabul ettiği bir konudur... 
  Ne var ki; son yıllarda çözüm konusunda ileri adımların atıldığını ve sonuca yaklaşıldığını gören Rum liderliği bu konuda olumsuz bir tavır sergilemeye başladı...
  Dönüşümlü Başkanlığın kabul edilmeyeceğine ilişkin açıklamalar yapıldı...
  Halbuki; siyasi eşitlik, Kıbrıs adasında iki toplumun varlığının tescil edilmesidir...
  Adanın iki sahibinden birinin Rumlar, diğerinin Türkler olduğunu kabul edenler, farklı bir çözüm şekli düşünemezler...
  Öyleyse; Rum tarafı bu konuda açık ve net bir duruş sergilemeli ve bir yandan çözüm masası kurulurken, diğer yandan çözümü dinamitleyici tavırlardan vazgeçmelidir...
  AB ve ABD’nin ciddi baskılar yapmaması halinde bu konuda uzlaşıya varılması mümkün değildir...

Yeni sınır kapıları
  Kıbrıs Türk tarafı; çok sayıda yerleşim yerinin Rumlara iadesini kabul ederek büyük bir cesaret gösterdi...
  Türk askerinin kademeli bir şekilde adadan çekilmesini kabul etti...
  Rumların ‘Her 4 Yunan vatandaşına karşılık bir Türk vatandaşı’ şartını da kabul etti...
  Buna karşın Crans Montana’da anlaşmaya varılamadı...
  Haritayı garantiye aldığını düşünen Rum-Yunan liderliği “Garantileri ilk defa müzakere konusu yaptığımız için kazançlıyız” diyerek masayı terk etti...
  Kıbrıs Türk tarafı, Crans Montana’nın ‘Son Şans’ olduğunu söylemekle birlikte, son zamanlarda yeni müzakere sürecine ilişkin çağrılara sırtını dönmedi...
  Tam tersi ‘sonuç alıcı bir takvim’ belirlenmesi halinde buna hazır olduğu yönünde mesajlar verdi...
  Rum tarafının uzun yıllar propaganda konusu yaptığı sınır kapılarının açılması konusunda ileri adımlar attı...
  Cumhurbaşkanı Mustafa Akıncı’ın son günlerde Aplıç ve Derinya sınır kapılarını ziyaret ederek, Türk tarafının geçişler konusundaki kararlılığını ortaya koyması, AB ve BM yetkilileri tarafından dikkate alınmalıdır...
  Her şeye rağmen iki toplumun yakınlaşmasını ve ilişkilerin gelişmesini destekleyen iyi niyetli bir Türk yönetimi vardır...
  Barış konusunda ileri adımlar atmaya devam eden bu yaklaşımı hiç kimse görmezden gelemez ve Türk tarafını uzlaşmazlıkla suçlayamaz...
  AB yetkililerine düşen görev; Rum liderliğini haksız kararlarla gözü kapalı bir şekilde desteklemek yerine, doğru yola getirmektir...
  Aksi halde mevcut durumun kalıcı hale gelmesinin sorumlusu Kıbrıslı Türkler ve Türkiye değil, AB olacaktır...
  Hayırlı haftalar...

YORUM EKLE

banner608

banner473