Kıbrıslı Türkler son haftalarda zamlarla boğuşuyor…
Güneyde zam yok mu?..
Elbette vardır…
Ancak onlarda asgari ücret KKTC’nin iki katı kadardır…
Sağlık masraflarını devlet karşılıyor…
İhtiyaçlı ailelere mali yardım yapılıyor…
Sanayi, tarım ve turizm sektörünün kullandığı elektriğe ciddi devlet yardımı yapılıyor…
O yüzden onlarda ‘pahalılık’ tek gündem maddesi olmuyor…
Özellikle milli günlerde ‘şahlanış’ organizasyonları aksatılmadan devam ediyor…
EOKA’nın kuruluş yıldönümü olan 1 Nisan’da öyle yaptılar…
EOKA adlı Rum terör örgütünün 1 Nisan 1955’te faaliyete geçmesinden sonra Kıbrıs adasında yaşananların ‘çok anlaşılır’ bir şekilde ‘tarafsız bir yazar’ tarafından kaleme alınması son derece önemlidir…
EOKA önce İngiliz Sömürge İdaresine karşı savaş açmıştı…
Beş yıllık süreçte çok sayıda İngiliz askeri öldürüldü…
Sonrasında, yani 1960’ta ‘İki toplumlu’ Kıbrıs Cumhuriyeti kuruldu…
Devletin ilk Cumhurbaşkanı Başpiskopos Makarios oldu…
Bunun anlamı ‘dinin siyasete alet edilmesi’ değil midir?..
Aynen öyle oldu…
Ortodoks Rumları etkileyen ve yönlendiren kilisedir…
Dolayısıyla bir din adamının Cumhurbaşkanı olmasına itiraz etmediler…
Sadece ‘ortak devlet’ kurulmasına karşı çıkıldı…
Makarios Londra’dan dönüşte ‘ortak devleti’ eleştirenlere şu sözlerle yanıt vermişti:
“Bu ortaklık bizi ENOSİS’e götüren yoldur…”
Ana hedef adanın Yunanistan’a ilhak edilmesiydi…
O yüzden de 3 yıl gibi kısa bir süre içinde EOKA’nın başlattığı silahlı saldırılar sonucunda ortaklık sona erdi…
Bu kez çok sayıda Kıbrıslı Türk hayatını kaybetti…
Binlerce insan köyünü, evini terk etti…
Küçük çocuklar ve aileler aylarca havasız sığınaklarda barındırıldı…
Hedef değişti mi?..
İyi güzel de…
Şimdi birileri karşımıza çıkıp “EOKA tarih oldu” diyebilir…
Gerçekten öyle mi?..
Yoksa EOKA’nın görevini ELAM mı üstlendi?..
Yeni bir ortaklık için müzakerelerin başlaması arifesinde bunları tartışmak ve Kıbrıslı Rumların tepkisini ölçmek durumundayız…
Müzakerelerin sonucunda hedef ‘çatışmasız bir ortaklık’ mı?..
Yoksa yeni bir plan üzerinde ‘sinsice’ ilerlemek mi?..
Bizler ‘iyi dostluklar üzerinde kurulacak’ yeni bir ortaklığa varız…
Ancak can ve mal güvenliğimizin garanti altında olmasını istiyoruz…
Herhangi bir terör örgütünün bu güzel adayı yeniden kana bulamasını engelleyecek ‘güçlü garantiler’ talep ediyoruz…
Bizim gibi iyi niyetli olduklarını göstermeleri halinde yeni bir ortaklık neden olmasın?..
Şimdi ‘çözüm için’ çok daha ciddi bir tavır içine girilmeli…
Tek yanlı çıkarlardan kaçınılmalıdır…
Besim Tibuk söyleşilerinde, yüksek bir yerde, su var. Bu suyun aşağıya akışı kütükle engellenmiş.Aşağıda oturan kuraklıktan eziliyor. Yağılacak iş kütüğü kaldırıp, suyun aşağıya akılını sağlamak ve bu şekilde bolluk ve bereket getirmek. diye anlatır. Şimdi ülkede, elektrik üretimi bitmiş,tarım bitmiş, hayvancılık bitmiş, sağlık çökmüş, turizm ve üniversiteler can çekişiyor. Yönetenler maaş ödemek için, bankalardan, ihtiyat sandığından yüksek faizle borçlanıyor.Enflasyon almış başını gitmiş.Yani,ülkenin can suyu, kütüklerle kesilmiş bir vaziyette. Bu ülkenin can suyu nedir? Üniversitelerinin , hava alanlarının, limanlarının uluslararası ulaşıma açılması, uluslararası para kullanılması, tarım ve hayvancılık ürünlerinin öncelikli olarak uluslararası ülkelere satılması, kaliteli turist gelmesi, emlak sektörünün gelişmesi değil mi? Bu da nasıl olacak? Çözümle ve askıda olan AB muktesebatının kalkması ile. Peki bu can suyunu engelleyen kütükler neler?