banner564

Enflasyon, alışveriş, kuzey ve güney

 Dünden daha fazla olarak alış veriş merkezlerinde, pazarda, pek çok Kıbrıslı Rum’a rastlıyoruz. Genellikle, dar gelirli, orta gelir mensubu pek çok insan, Güneyden Kuzeye, kur farkının yol açtığı onlar için cazip olan etki nedeni ile alış verişe geliyor.
Dar gelirli insan için ailesinin bütçesine biraz olsun katkı sağlayacak her ucuz alış veriş bir değerdir. Bunu hiçbir kısır milliyetçi söylem engelleyemez.
Sınır kapılarının 2003'te açılması ile sürecin ilerleyen zamanında Kıbrıslı Türkler bunu bizzat yaşadı.
Hele, Yeşil Hat Tüzüğü’nün yaşama girmesi ile iki taraf arasında insan odaklı alış veriş gelişti. Tüm milliyetçi söylemlere ve devletlerin baskıcı tavrına karşın, bu zemin yok edilemedi. İnsanlar daha ucuza ve kaliteli mala ulaşmak için, bütün psikolojik, siyasi veya polisiye tedbirlere karşın, Yeşil Hat Tüzüğü’nün, iki toplumun insanlarına getirdiği bu yeni zemine sahip çıktı.
Bu Kuzeyde yaşayan bizleri bir başka açıdan daha olumlu olarak etkiledi. 
Kapalı olduğumuz dönemde;  fiyat, hizmet ve kalite bakımından tüketiciye dönük pervasızca davranan kimi iş insanlarını, insan ve müşteri odaklı davranmaya sevk etti. Sınır kapılarının açılması ile doğan yeni rekabet ortamı, insanlarımızın daha ucuz, kaliteli mal ve hizmet almasını getirdi.
Tarihinde, “ Türk'ten Türk'e” kampanyaları ile fahiş fiyatlarla “kazıklanmak “ ayıbı ve acısı yaşayan Kıbrıslı Türkler için 2003 sonrası gelişen bu süreç çok yerinde oldu.
Ama bugün tek taraflı...
Ancak günümüzde alış veriş merkezlerinde sıkça gördüğümüz Kıbrıslı Rumlar gibi, Kıbrıslı Türkler, günümüzde aynı gönül rahatlığı ile Güneye gidememektedir. Çünkü kur farkı, Güneydekiler için cazibe oluştururken, kuzeydekiler için felaket olmaktadır. 
Kısacası kur farkı bile sevinç ve dertlerimizi farklılaştırmaktadır.
Birinin marazı, ötekinin sevinci oldukça da ortak değerlerin gelişmesi kolay olmaz.
Bu aşamada şunu vurgulamak gerekir. Kuzeydeki iş dünyası şimdi kur farkı ile oluşan bu yeni imkân nedeni ile Güneyden gelen müşteri fazlasına bakıp şımarmamalıdır. Buna bakarak, kendi insanına dönük,  kısa günün karı diyerek,  fırsatçı davranırsa, çok şeyi orta ve uzun vadede kaybedecektir.
Nitekim bunun kimi olumsuz işaretleri de gözükmeye başladı. Hükümetin açıkladığı kimi tedbirlere karşın, malların fiyatlarında gözle görülür küçük dahi olsa bir esneme olmadı. İnsanlarımızın alım güçlerinin düştüğü bu ortamda spekülasyonla altın dökmeye kalkan, kendi bindiği dalı keser.
Çünkü o atasözü hala geçerlidir. “ Keser döner, sap döner”. Er geç bu kurdan kazanma dönemi bitecek. O zamanda, bugün parmak ovuşturanlar, o gün geldiğinde, bir parmaklarını ısırınca, tümünün ağrıdığını acı ile yaşayacaklar. 
Çünkü buda tarihimizde var. Zamanında “ Türk’ten Türk'e” kampanyası ile toplumun sırtından devlet gücü ile şiddetle deri sökenler, 1968'den sonra, kısmi normalizasyon şartlarının gelişmesi ile uzun bir zaman 1974'e kadar vay vay çektiler. Aynı işi, 2003' e kadar tekrar yaşadık. Toplum ile gönül bütünlüğü ancak sağlandı. Yeniden yıkılması gönül bağını kurmayı çok zorlaştıracak.


Evet, enflasyon pek çok maddi değerin erozyona uğramasına yol açar. Ancak enflasyon; ayni zamanda iş ahlakı, terbiyesi ve insani değerlerin erozyona uğramasına da yol açar. Esas zarar budur. Yıkımı, öfkeyi, tepkiyi, hatta isyan ve karmaşayı da bu besler. Bu yüzden böyle zamanlarda insana dönük ciddi davranışı, tüm kesimler kadar, hatta onlardan daha fazla, iş dünyası gözetmelidir.
Enflasyon maddi değerlerimizi eritiyor. İş ahlakı ve insani değerlerin erozyonuna da el birliği ile fırsat vermeyelim. Çünkü bizi biz yapan işte bu değerlerdir. Onları daha fazla eritirsek çok daha fazla biz olmaktan çıkacağız. 

YORUM EKLE

banner471

banner473