banner564

Faiz indirimleri kapıda

2019 finansal yılının ikinci yarısından sonra TL faizlerinin düşmesi için gerek dış faktörler, gerekse iç faktörlerde önemli değişiklikler yaşanıyor. Küresel bazda ABD’nin ekonomik büyüme endişeleri ile Dolar faizlerinin düşme trendi söz konusu oldu. Amerikan Merkez Bankası (FED) indirim yönünde yoğun sinyaller vererek ABD Başkanı Sn. Trump’ın mali politikasına uyumlu bir tavır içerisine girerek önümüzdeki ay içinde 25 yada 50 baz puan indirim beklentisine girmiş bulunuyor. Avrupa Merkez Bankası ve Japonya Merkez Bankası zaten negatif faiz uygulamalarına devam ediyor. ABD düşük faizlerle piyasalardaki para arzını artırarak yatırımların desteklenmesini ve ekonominin büyümesini murat ediyor. Küresel faizlerin tekrardan azalma trendine girmesi ise TL faizlerinin düşmesini destekler nitelikte. Zira, dolar para arzı artacağı için dolardaki muhtemel değer kaybı ve artacak olan risk iştahıyla daha yüksek faizli Türk varlıklarına yatırımların yapılması son derece muhtemel. Bu da Türkiye’de doların faiz artırımlarından sonra dövize karşı artan talebin azalmasını sağlayacaktır.
Türkiye’de, yaşanan finansal krizin ardından dengeleme süreci dönemindeki iç faktörler de faiz indirimlerini destekler boyuta ulaşmış durumda. Keza, 2018 sonrası % 25 bandına tırmanan enflasyon haziran ayı itibari ile % 15,72’lere geriledi. Politika faizinin % 24 olarak sabit tutulması şu anda % 8,28’lik bir reel faiz kazancı sağlıyor. Küresel faizlerin de azalma trendine girmesi ile birlikte bu marjın daraltılarak faiz oranlarının enflasyonun daha üst seviyelerine doğru azaltılmasını ağustos ayındaki T.C. Merkez Bankası Para Politikası Toplantısında görmemizin mümkün olduğunu söyleyebiliriz. Türkiye’de TL mevduatlara verilen ağırlıklı ortalama faiz % 23,90 seviyesinde politika faizine çok yakın seyrediyor. Politika faizinin düşmesiyle birlikte mevduat faizleri de benzer oranlarda inmeye başlayacaktır. 
Enflasyonun düşmesi, kurlarda nispeten durağanlaşma sağlanması, İstanbul seçimlerinin sorunsuz şekilde tamamlanması ve ADB ile S-400 konusunda Başkan Trump’ın yaptırım uygulama söylemini kullanmaması açıklamaları sonrasında ülke risk primi sert şekilde 500 puan bandından azalma yaşayarak 365,20 puan bandına geriledi. Böylelikle, TL devlet tahvillerinin faizi de % 22,62’lerden % 18,92’lere kadar gerilemiş oldu. Böylelikle, enflasyondaki düşüş kalıcı olması durumunda tahvil faizleri gibi politika faizlerinin de düşürmesi söz konusu olacaktır. 
Merkez Bankası'nın "yedek akçe" uygulamasında, bankada sabit tutulan kar oranı yüzde 20’den yüzde 6’ya iniyor. Merkez Bankası, “Yedek Akçe” uygulamasıyla karının yüzde 20’sini kendi hesabında tutuyor. Düzenlemeyle bu oran yüzde 6’ya inecek ve yüzde 94’ü her yıl Hazineye aktarılacak. Merkez Bankası, 2018'de yaklaşık 56,3 milyar lira net dönem karı elde etti. Bu düzenlemeyle atıl halde duran 40 milyar TL hazineye aktarılacak. Böylelikle, yedek akçelerden elde edilen fonlama ile daha az dış borçlanmaya ihtiyaç duyulacak ve piyasa para arzı artacağı için faiz indirimini destekleyecektir.
Kısacası 2015 yılı sonunda başlayan ABD’nin faiz artırımlarıyla değerlenen doların Türk Lirası üzerinde yarattığı olumsuz etki yaklaşık 4 yıl sonra geriye dönüş yapmaya hazırlanıyor. Bu da 4 senedir karşımıza doğru esen rüzgarı arkamıza almamızı sağlayacaktır. Düşen faizlerle birlikte kredilerin, yurt içi ve yurt dışı yatırımların artması ile ekonomik büyüme yeniden kendini gösterebilir. Ancak, bu sefer bol para dönemindeki yatırımların ağırlıklı olarak ithalata gitmesinin önünü kesen mali politikalar ve üretime yatırım teşvikleri sağlıklı büyümede ve dış kırılganlıkların azalmasında önemli bir rol oynayacaktır. 
Bahsettiğimiz iyileşmeye başlayan tabloyu bozacak veya olumsuz etkileyecek iki temel faktör hala daha önemli risk unsuru olarak karşımızda durmaktadır. Birincisi, ABD ile ilişkilerin gerilmesi hususudur. Zira, Türkiye’ye ilk teslimatı başlanan S-400’lerin önceki yazılarımızda detaylı şekilde açıkladığımız şekilde G20 zirvesinde Başkan Trump tarafından olumlu karşılansa da ABD Yasa Yapıcı Kongresinin yaptırım açıklamalarından çıkacak sonucu ve ABD’nin alacağı tavrı yakında göreceğiz. İkinci risk faktörü ise jeopolitik risktir. Kıbrıs etrafındaki petrol ve gaz arama çalışmaları ile Suriye’de devam eden belirsizlikler süresince uluslararası aktörlerle kurulacak ya da gerilecek diplomatik bağlar da finansal piyasalar ve ekonomi için önemli etken olmaya devam edecektir. 


 

YORUM EKLE

banner608

banner474