banner564

Görmezden geliyorsan, yalanlarla yaşıyorsun

 Geleceğimizin teminatı olan gençlerimizin, 19 Mayıs Atatürk’ü Anma Gençlik ve Spor Bayramını kutlarım. 19 Mayıs Mustafa Kemalin Samsuna ayak basışının yıldönümü olarak kutlanmaktadır. Fakat bu tarih aynı zamanda modern Türkiye’nin de başlangıcıdır!
***
Küresel düzeyde en etkili uluslararası kuruluşların başında gelen Birleşmiş Milletler (BM), İkinci Dünya Savaşı’nın ardından, dünyada bir daha bu düzeyde yıkıcı savaşların yaşanması için kurulmuş ve dünya barış ve güvenliğinin sağlanmasını en temel amaç olarak belirlemiştir.
Dünya barışı, dünyadaki tüm insanlarının barış içinde yaşama ülküsüdür. Tüm ulusların gönüllülük esasına dayanan, savaşı önleyen politikalarla bir araya gelerek amaçlanan huzur ortamıdır. Fakat ne büyük bir çelişkidir ki BM örgütü, kendini dünya barışının temsilcisi gibi gösterirken, 5 daimi temsilci; Çin, Rusya, Fransa, İngiltere ve ABD en çok silah yatırımı yapan ve savaş için bahaneler üreten ülkelerdir.
Bunu ben söylemiyorum, tarihin kendisi söylüyor! BM’nin beş örgütünden biri olan Güvenlik Konseyi’nin tutarsız ve ilkesiz tutumu, müdahil olduğu hemen hemen her konuda kendisini göstermektedir. BM Güvenli Konseyi, kitlesel kıyımların yaşandığı kriz bölgelerinin birçoğuna ‘sessiz’ kalmayı ya da geç müdahil olmayı tercih etmiştir. Bu durum özellikle etnik kıyımların yaşandığı bölgelerde gözlemlenmektedir; 
1992-1995, Bosna soykırımı, 150 bin ölü, 
1994, Ruanda soykırımı, 800 bin ölü, 
1994-2009 Çeçenistan’daki etnik temizlik, 150 bin ölü,
2011 Suriye’de sivillerin öldürülmesi, en az 110 bin ölü,
2017, Myanmar'da Müslümanların çoğunlukta olduğu Arakan'daki çatışmalar,
2018, İsrail askerleri, abluka altındaki Gazze sınırında gösteri düzenleyen Filistinlilere gerçek mermilerle saldırısı.
Tüm bu örnekler gerçekleri yansıtıyorken, BM’nin genel sekreterinin Kıbrıs’taki Garanti Antlaşmasına atıf yaparak söyledikleri çok manidardır. Genel Sekreter, tek taraflı müdahale hakkının ki 1960 Garanti Antlaşmalarına göre bu hak sadece Türkiye’nin değil, İngiltere ve Yunanistan’ın da hakkıdır, sürdürülebilir olduğunu düşünmediğini not ediyor. Garanti Anlaşmasının bir takım izleme mekanizmalarının da yer alacağı, garantör ülkelerin de yani Türkiye’nin de içinde yer alacağı şekilde günün koşullarına uyarlanabileceğini söylüyor.
11 Şubat 1959’da Zürih’te imzalanan Garanti Antlaşması, bir tarafta Kıbrıs Cumhuriyeti, diğer taraftan Yunanistan, İngiltere ve Türkiye arasında imzalanan bir antlaşmadır. Dahası uluslararası bir antlaşmadır. Bu antlaşmayı delen taraf, Yunanistan olmuştur. 15 Temmuz 1974’de Yunan Cuntası’nın adadaki darbe girişiminin sonucunda bu günlere gelinmiştir. Adadaki yapının korunması için Türkiye, İngiltere ile müdahaleyi görüşmüş ancak yalnız bırakılmıştır. 1974 de Türkiye, adadaki güvenliğinin yeniden oluşması ve devamını sağlamak için tek yanlı müdahale etmek durumunda kalmıştır ve 1974’ten günümüze adada hali hazırda bir ateş kes durumu vardır. Ateşkes durumunu özellikle vurgulamak istiyorum ki, bu ortamda dahi her iki halk da güven içinde yaşamaktadır. Tabi ki Rum kökenli, faili meçhul olaylar hariç!
Kısacası BM Genel Sekreteri, Sayın Guterres’e buradan tavsiyemdir. Siz Garanti Antlaşmasını günün koşullarına göre uyarlayacağınıza, BM’nin Güvenlik Konseyini, Garanti Antlaşmasına benzer bir şekilde yeniden yapılandırmanız Dünya Barışı için daha sağlıklı olacaktır. Son elli yıldır Garanti Antlaşmasının adada sağladığı güven ortamı malumunuz iken, BM Güvenlik Konseyinin sessiz kaldığı görmezden geldiği olaylar giderek artmaktadır. Unutmayın Sayın Guterres, görmezden geliyorsanız yalanlarla yaşıyorsunuzdur!
Herkese güzel bir hafta dileklerimle, iyi pazarlar. 

YORUM EKLE

banner471

banner474