banner564

Güç, itibar, dayanışma

Türkiye Cumhuriyeti İçişleri Bakanı Sayın Süleyman Soylu, 10 ili vuran depremin üzerinden kısa bir süre geçtikten sonra, Dördüncü Düzey Alarm verdiğini açıkladı.. Bu 4. Alarm Düzeyi, ayni zamanda uluslararası yardım çağrısı demektir. Bu çağrıyı yapmak Türkiye’nin itibarını sarsmaz. Aksine yaşanan acının ve yıkımın, başka uluslar ve insanlarca paylaşılması ile evrensel insani değerlerin gelişmesine yol açar. Örneğin Pandeminin ilk dönemlerinde, İtalya, İspanya gibi gelişmiş ülkeler ve pek çok ülkede salgın, ağır sonuçlara yol açtığında, o insanların acılarına bir merhem sürmek için insanlık seferber olmuştu. Sayın Süleyman Soylu’nun bu çağrısı bana; , bizdeki Cumhurbaşkanlığı ve yürütme erkini, halk iradesine saygı temeli dışında ele geçiren ekibin,  paylaşma ve dayanışmayı ret eden anlayışının ilkelliğini düşündürdü. Sayın Soylu’nun politik yaklaşımları,  iç politikada hep tartışmalı olmuştur.  Ama Türkiye Cumhuriyetinin, evrensel, siyasi, ekonomik ilişkilerde çok yönlü bağı var. Bu bağ nedeni ile Türkiye her zaman, dar siyasi iç yaklaşımların dışında evrensel açılımlara girme esnekliğini gösterir.
 Ancak bizdeki erk sahipleri bu güçlerini kendi halkının iradesi temelinden almadıkları için, takipçisi olduklarını ifade ettikleri Türkiye’deki siyasi güçlerin gösterdikleri esnemeleri dahi gösteremezler. Bunun yakın ve en yakın geçmişte fiyaskoya dönen iki bariz örneği var. Pandeminin ilk dönemlerinde AB’nin aşı desteği için, “ben Rum açısını istemem” deyip, bunu eli ile itmeye kalkan Cumhurbaşkanı Sayın Tatar’ın bağnaz, ilkel yaklaşımı bunun en bariz örneği idi. Bu yaklaşım, gerek halkımızdan gelen tepki ve o günlerde Türkiye’nin uluslararası dayanışmada oynadığı pozitif role de ters olan  bu tutum nedeni ile bu devam edememişti. Ama bunun acı sonucu, Kıbrıs Türk halkının, AB ve uluslararası destek olayından tam anlamı ile yararlanamaması oldu. Çünkü bu konuda meydanı, siyaseten ve psikolojik olarak Güneyin bağnazlarına bıraktılar. 
Arkasından Türkiye’de meydana gelen acı depremin ardında; bu kez bu zihniyet, Güney Kıbrıs’tan, Türkiye’ye insani yardım için, Kıbrıs Rum insanlarının topladığı yardım malzemelerini Lidra Palace sınır kapısında engellemek marifetinde gösterdikleri fiyasko gelişti.  Ama zihniyet, önce Kıbrıs Türk insanlarından gelen kararlı tavır ve direniş tavrının duvarına vurdu. Daha sonra  Türkiye’nin İsrail, Ermenistan Yunanistan ve arkasından da “ Kıbrıs Cumhuriyeti” dahil Sayın Süleyman Soylu’nun açıkladığı 4. Alarm Çağrısı  temeli ile tam bir fiyaskoya döndü..
Bu zihniyet şimdi de Türkiye ile  halkımız içinde  yükselen Türkiye ile  dayanışma dinamiğini de sakatlıyor. Bunlar, tepeden inme bir tutumla, Anayasaya aykırı, Yasa Gücünde Kararname marifeti ile güya fon oluşturma kararı alıyor. Bunu da Cumhurbaşkanı Sayın Tatar, ‘ Anayasaya aykırı olduğunu söyleyecekler olabilir, ama toplumsal vicdan mahkemeye başvurmalarını engelleyecek’, mealinde konuşma ile savunuyor.   Fakat Ticaret Odası, Dayanışma Platformu, bu Yasa Gücündeki Kararnameyi, demokratik Anayasal düzene uygun olmadığı için eleştirdi. Sendikalar, bu Kararname için Anayasa Mahkemesine başvuracaklarını açıkladılar. Şimdi bunların tümü vicdansız mı? Peki, vicdanlı kim? Sayın Tatar mı? Bu acı depremden kısa süre önce, siyasi şov için müteahhitlere; “ Ne İmar Yasası ne Emirnamelere bakmayın yapın, ben arkanızdayım “ diyen Sayın Tatar mı vicdanlı? 33 insanımıza ölüm tuzağı olan Hotel ve 40 bini aşkın Türkiye Cumhuriyetinin insanlarına ölüm sunan imar, denetim ve kurallar dışında inşa edilen yapılara yol açanlar mı vicdanlı? Peki, bu pervasız çağrıyı kısa süre önce kendi müteahhidine yapanın, şimdi kendinin akıl önerdiği yolda bu ölüm tuzaklarını kuranların “ yargılansınlar” sözleri mi samimi olan? Yani Anayasayı, Dayanışma adına çiğneyenler ve sağlıklı, güvenli toplum,  yapı,  inşaat içinde yasaların çiğnenmesinde mahzur görmeyenler mi vicdanlı? 

YORUM EKLE

banner608

banner474