banner564

Guruş vermeyik ha!..

   Önce Taşınmaz Mal Komisyonu’ndan başlayalım…

   Bu komisyonun ne amaçla kurulduğu ve görevlerinin ne olduğu şöyle izah edilir:
   “ Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti topraklarındaki taşınır ve taşınmaz mallar üzerinde iddia edilen haklar üzerinde değerlendirme yapmak ve bunun sonucunda mal iadesi, takas veya tazminata ilişkin bağlayıcı kararlar vermek…”
   Komisyonun resmen çalışmaya başlaması 17 Mart 2006’dır…
   Kuzeyde mal bırakan Kıbrıslı Rumların Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nde Türkiye aleyhinde dava açmaları ve mahkemenin bu davalara çok uzun sürede dahi bakamayacak durumda olması nedeniyle; Kıbrıslı Türklere çok büyük bir fırsat yaratılmıştı…
   Çözümsüzlüğün devam etmesi, özellikle 2004 yılında Rumların Annan Planı’na “Hayır” demesi üzerine, AİHM tarafından böylesi bir kararın alınması ve Taşınmaz Mal Komisyonu’nu, bir mahkeme gibi kabul etmesi önemli bir kazanımdı…
   Bu karar sonrasında binlerce Kıbrıslı Rum, kendi hükümetlerinin ve kilisenin ağır baskılarına aldırmadan, kuzeydeki mülklerinin satışı veya takası için komisyona başvuru yaptı…
   Komisyon ilk yıllarda, Türkiye’den gönderilen paraları kullanarak, bazı mülklerin satışını da gerçekleştirdi…
   Sonrasında KKTC’den birileri, Türkiye Cumhurbaşkanı Erdoğan’a şu mesajı verdi:
   “Bazı kişilerin üzerinde binlerce dönümlük Rum arazisi vardır. Onlar bu arazileri milyonlarca Sterlin karşılığında satıyor ve haksız kazanç elde ediyor. Bunun bedelini tek başına Türkiye mi ödeyecek?..”
   Sayın Erdoğan, bu tür mesajlar ve uyarılar üzerine KKTC yetkililerine şu öneriyi yaptı:
    “Ortaya çıkacak bedelin yüzde 80’ini biz ödeyelim, yüzde 20’sini de Rum arazisini satarak kazanç elde edenler ödesin…”

Yasa bir türlü geçmedi

   Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın bu önerisi yanlış değildi…
   Ülkemizin gerçeklerini görmezden gelme veya yanlışlar üzerinde ısrar etme gibi bir lüksümüz yoktur…
   Bazı kişiler gerçekten çok az paralar ödeyerek, çok sayıda Rum mülkü aldı…
   KKTC sınırları içinde bu mülklerin yasal sahibi olarak görülebilirler…
   Ne var ki; uluslararası hukuk kapsamında malın gerçek sahibi, güneyde yaşayan insandır…
   Gerçek mal sahibinin ‘izni olmadan’ yapılan satışların uluslararası hukukta geçerliliği yoktur…
   O nedenle de yapılan bu işlemleri yasal statüye çevirmek için tek yol, mal sahibinin izniyle gerçek tapu almaktır…
   Mal sahibi Rum kendi rızası ile KKTC Taşınmaz Mal Komisyonu’na başvurmuş ve ortaya çıkan değerlendirme sonucunu kabul etmişse; parasını öder malın gerçek sahibi olursunuz…
   Bunu yapmadığınız sürece oturduğunuz yerin ‘Bir gün altınızdan kayması’ söz konusudur…
   Hatta ‘alım-satım’ meseleleri yüzünden hapislik cezası almanız da mümkündür…
   Nitekim; KKTC Mal Tazmin Komisyonu’nun faaliyete başlamasından 5 ay sonra 6 Ekim 2006 tarihinde Rum Meclisi’nin almış olduğu bir kararda “Mal sahibinin izni olmadan taşınmazının alımını ve satımını yapanlar veya kiralayan ile kiraya verenler 5 yıla kadar hapis cezasına çarptırılırlar” deniliyor…
   Alınan bu karar Rum Dışişleri Bakanlığı sitesinde de yayınlanıyor ve KKTC’den mülk almayı düşünen yabancılar uyarılıyor…

Biz ne yaptık?..

   Mülkiyet sorunu bu kadar önemli ve kritik bir durumdadır…
   Özellikle Rum Meclisi’nin 6 Ekim 2006 tarihli kararı sonrasında Rum mülkü üzerinde işlem yapanların, gerek güneye geçişlerde, gerekse Avrupa seyahatlerinde tutuklanma ve yargılanma riskleri vardır…
   Bu tehlikeyi görmezden gelmek ve “Guruş vermeyik… Hade bakalım yapsın da görelim” demek, bizleri haklı konuma getirmez…
   “Rumlar da 1974 öncesinde bizim mallarımızı yağmaladı. Veya 1974 sonrasında Türk mülklerini yok pahasına istimlak ederek el koydular” diyerek savunma yapma şansımız vardır…
   Ancak; bu savunmayı başarıyla sonuçlandırabileceğimiz tek yer müzakere masasıdır…
   Bunun dışında uluslararası alanda tanınmadığımız için yapılabilecek fazla bir şey yoktur…
   Hal böyle iken, Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın önerisi doğrultusunda KKTC Meclisi’nden, Rum Taşınmaz Malları’nın satışında yüzde 20 vergi kesintisi öngören bir yasanın geçirilmemesi çok büyük bir hatadır…
   Hatta gelecekte on binlerce insanımızı bir anda evsiz barksız, parasız pulsuz bırakacak kadar hayati bir ihmaldir…
   Sırf ‘Guruş vermeyik” diyen bir kısım insanı korumak adına veya ufacık partisel çıkarları düşünerek sağ ve sol partilerin sergilediği bu tavrın, Kıbrıslı Türklere maliyetinin çok ağır olacağını bir yerlere not edelim…
   İleride onlara nasıl hesap sorulacağını da şimdiden düşünmeye başlayalım… 

YORUM EKLE

banner471

banner474