banner564

Hata yapma şansımız yoktur

   İlginç bir süreçten geçiyoruz…

   Kısa bir süre öncesine kadar Rum tarafının uzlaşmazlıklarını bir bir sıralayan Cumhurbaşkanı Akıncı, beklenmedik bir çıkış yaparak Guterres Çerçevesini gündeme getirdi…
   Rum liderine, bu çerçevede yer alan hususları kabul etmesi halinde müzakere çağrısında bulundu… 
   Rum Lideri Nikos Anastasiadis’in cevabı gecikmedi…
   Anastasiadis BM parametrelerine bağlılık isterken, güneyin iki büyük partisi DİSİ ve AKEL, Guterres Çerçevesi’ne büyük bir destek verdi…
   Anastasiadis, Guterres Çerçevesi’nin en can alıcı noktasını şöyle özetledi:
   “Kelimesi kelimesine: “ihtiyaç duyulan şey eskinin devamı değil, yeni bir güvenlik yönetimidir. Tek taraflı müdahale hakları ve Garanti Anlaşmasının fesh edilmesi gerekecektir.”
     Bu açıklamayı herkesin defalarca okuması ve Guterres Çerçevesi’nde can alıcı maddelerin ne olduğunu anlaması gerekiyor…
   Cumhurbaşkanı Akıncı da, garanti sisteminin değiştirileceğini inkâr etmeden şöyle diyor:
   “Guterres Çerçevesi’nde garantörlerin tek yanlı müdahale hakkının sürdürülebilir olmadığı yönünde bir ifade yer alıyor. Yani birinci günden kalksın demiyor. Sürdürülebilir değil diyor ancak bununla birlikte uzlaşılacak yeni bir güvenlik düzenine geçmeyi öngörüyor.” 

Tehdit altında Başkanlık mı?

   Anastasiadis ile Akıncı’ın garantiler konusunda söyledikleri arasında büyük bir fark bulunmuyor…
   Sayın Akıncı “Birinci günden kalksın” denmediğini belirtirken, belirli bir süre içinde Türk garantisinin sonlandırılacağını gizlemiyor…
   Bunun yanında, Guterres Çerçevesi’nin Dönüşümlü Başkanlığı içerdiğini kaydediyor…
   Şimdi burada duralım ve bir nefes alarak düşünelim…
  Kıbrıs Türkleri ve Türkiye açısından önemli olan ‘Dönüşümlü Başkanlık’ mıdır, yoksa garanti anlaşmalarının devam etmesi midir?..
  Anavatanların da başka garanti sistemlerinin içinde yer alabileceğinden söz ediliyor…
   Bu ne demek?..
   Birleşmiş Milletler veya AB’nin garanti edeceği bir sistem içinde Türkiye’ye de söz hakkı verilmesi midir?..
   Türkiye’nin, BM üyesi ülke olarak Arakan Müslümanlarına yönelik kanlı saldırıların durdurulması yönünde yaptığı çağrılara nasıl bir karşılık verildiğini söyleyebilir misiniz?..
   Binlerce insanın hayatını kaybettiği, bir milyonun göçmen olduğu, açlık ve sefalet içinde yaşadığı gerçeği karşısında BM’nin ne yaptığını iyice düşünelim…
   Ve Türkiye’nin elindeki en güçlü kozu terk etmesi halinde gün gele buralarda nelerin olabileceğini de hesaba katalım…

Açık konuşalım
   
   Cumhurbaşkanı Akıncı, dün devletin ajansı aracılığıyla yaptığı açıklamada önemli bir ifade kullandı…
   “Ben bir tek Kıbrıs Türkü’nün çıkarına bakarım” dedi…
   Buradan kendisine cevap veriyorum:
   “Ben Türk’lüğün çıkarına bakarım…”
   Kıbrıslı Türkler’ in, Türkiye ’siz var olamayacağına bakarım…
   Rumların silahlı saldırılarının başladığı 1963 yılından bu yana bu topraklar üzerinde ancak Türkiye’nin yardımlarıyla durabildiğimize bakarım…
   Türkiye’nin desteği sayesinde kendi yönetimimizi oluşturabildiğimize ve Cumhurbaşkanı seçebildiğimize bakarım…
   Türkiye’nin garantörlükten çekilmesi halinde Doğu Akdeniz’deki Türk haklarının yok edilmiş olacağına bakarım…
   Türk gemilerinin Akdeniz’e açılamadığı bir süreçte, Rum-Yunan Ortak Savunma Anlaşması’nın ne tür tehlikeler yaratacağını bilerek Türkiye’nin çıkarlarıyla kendi çıkarlarımızı ayırmanın intihar anlamına geleceğine inanırım…
   Daha 3 gün önce ‘Kıbrıs Yunandır’  diyen ELAM Başkanı’nın, Türkiye çekildikten sonra ‘azınlık olarak gördüğü’ Kıbrıslı Türklere neler yapabileceğini dikkate alarak, garantörlüğe daha sıkı bir şekilde sarılırım…

Neden korkuyorlar?

   Rum liderliğine sorulması gereken sorularımız da vardır…
   Bizler, Yunanistan’ın garantörlüğünün devamından korkmuyoruz…
   Çünkü kendilerine saldırma ve adanın tamamını Türkleştirme gibi bir düşüncemiz yoktur…
   Bizler iyi ilişkilerden, dostluklardan ve kalıcı barıştan yanayız…
   Bunun için de iki Anavatan’ın garantörlüğünün devamını istiyoruz…
   Sizler de aynı duyguları taşıyorsanız, neden Türkiye’nin garantörlüğünden korkuyorsunuz?..
   Bizlere yeniden saldırma veya korku vererek, tehdit ve şantajlarla adadan kaçırma niyetiniz yoksa Türk garantisinden niye korkuyorsunuz?..
   Türkiye 11 yıl devam eden EOKA saldırıları karşısında dahi bu adaya müdahale etmedi…
   Müdahalenin, 15 Temmuz Yunan darbesinden kaynaklandığını neden hala görmezden geliyor veya saklamaya çalışıyorsunuz?..

Haklarımıza sahip çıkın Sayın Akıncı

   Sayın Cumhurbaşkanı…
   Kıbrıs’a kalıcı barışı getiren bir lider olmak istiyorsunuz…
   Bunu saygıyla karşılıyor ve başarılı olmanızı istiyoruz…
   Ancak; Kıbrıslı Türklerin çıkarını düşünürken ana sorunumuzun Dönüşümlü Başkanlık veya karmaşık bir mülkiyet meselesi olmadığını görebilmelisiniz…
   Kıbrıslı Türklerin ezici bir çoğunluğu garantilerin devamını istiyor…
   Meclis kararları da bunu öngörüyor…
   Ve bu gerçekler ortada dururken, Rum tarafının anında üzerine atladığı Guterres Çerçevesi’ni gündeme getiren açıklamanızı bir kez daha değerlendirmenizi diliyoruz…
   Kıbrıs’ta kalıcı, sağlam garantilerle donatılmış bir çözüme ihtiyacımız vardır…
   Ancak ELAM oradadır…
   Onun gibi düşünenler çoğunluktadır…
   Anastasiadis’in partisi tarafından kabul edilen EOKA kararı da oradadır…
   Bunları görmezden gelerek, Türkiye’yi ‘bir daha geri dönemeyecek’ şekilde buradan göndermek ve Yunanistan’ı gerek AB üyeliği çerçevesinde, gerekse olası bir çözümden sonra da geçerli olacak olan ‘Ortak Savunma Anlaşmaları’ çerçevesinde güçlendirmek gibi tarihi bir hataya düşemeyiz…
   Rus saldırısından korkan Ukrayna’da bugün Amerikan Tümeni, Suriye’de ise Rusya’nın askeri üssü vardır…
   Türkiye’nin, Kıbrıs’taki varlığı ise güvenliğimizin yegâne teminatıdır…
   Bunun tersini yapmak, intihar etmekle eş anlamlıdır… 

YORUM EKLE

banner471

banner473