banner564

Hristodulidis ,Tatar ve eski rüyalar

AB’nin Haziran ayında gerçekleşen Zirvesine dönük, Kuzeyde bir değerlendirme olmuyor. Ancak Güney Kıbrıs’ta bu konuda tartışma çok. Güneyde Cumhurbaşkanı seçilen Sayın Hristodulidis, tıpkı Sayın Tatar gibi yeni diye, Kıbrıs’ın başını belaya sokmaktan başka bir sonuç getirmeyen eski  siyaset ile AB Zirvesinden sonuç almaya çalıştı. Çünkü Sayın Hristodulidis, Sayın Tatar’ın siyasi temelinde var olan, AB’yi “kıyma makinesi” olarak gören mantığı temelinde, AB’yi yok sayma yaklaşımını fırsat olarak gördü.  Buna göre, AB’ nin, “etkili bir siyasi ismi temsilci olarak ataması” ve ayrıca “Türkiye- AB ilişkilerindeki bazı dosyaların, Kıbrıs sorunu ile ilişkilendirilmesi “ talebin, i bu son Zirveden çıkartmak istedi. Ama onun bu  uç iki talebi de, AB Zirvesi sonuç bildirgesinde yer bulmadı. 
Halbuki, Kıbrıs sorununun çözüm sürecinde meydana gelen tüm pozitif gelişmeler;   Türkiye, Yunanistan ve Kıbrıs’ın iki toplumunun AB zemininde, karşılıklı çıkarlarının dengelendiği zamanlarda oldu. Örneğin, Kıbrıs’ın AB üyelik sürecinde önemli bir Bükümün ( virajın) aşılmasına yol açan 1994 gibi. Çünkü Türkiye - AB Gümrük Birliği Antlaşması oldu. Buna yönelik olarak ise Kıbrıs Türk Tarafı ve Türkiye, BM temelinde, dönemin BM Genel Sekreteri Sayın Butros Gali’nin Güven Yaratıcı Önlemler paketini görüşmeyi kabul etti. Bunun sonucunda Güney; Hükümetler Arası görüşme sürecini, Türkiye Gümrük Birliğini aldı. Kıbrıs Türk tarafı ise,  Güneyin ve Türkiye’nin o anın avantajını elde etmelerinden sonra, bir yandan kendi politik liderliğinin maksimalist milliyetçi tavrı,  öte taraftan Güney liderliğinin fırsatçı tutumu nedeniyle bir şey elde edemedi.  Sonra 1997’ye geldik.  AB’ye yönelik olarak Türkiye’de  üyeliğe, “ onlar Ortak, biz Pazar”  anlayış ile merkez sağ ve sol siyasetin şekillenen olumsuz   mantığı; AB  Gümrük Birliği Antlaşması ile olumlu  bir tutuma döndü. Bu kez de Türkiye’nin AB üyeliğine negatif bakan Avrupa’nın aşırı Muhafazakar siyasilerinin de desteği ile Kıbrıs sorunu ile Türkiye’nin AB üyelik talebini bir biri ile ilişkilendirip, kazanım elde edecekleri yaklaşımı Güneyde doğdu. Bu nedenle, 1997’de Atina’daki AB Zirvesinde, Türkiye’ye Aday ülke statüsü verilmemesi için;  Avrupa’nın Türkiye’ye şaşı olarak bakan güçleri ile birlikte adım atmayı maharet bildiler. Bu tutum, Türkiye ve Kıbrıs Türk Tarafının, Kıbrıs sorunun çözüm sürecinde Konfederasyon ve Toplumlararası Görüşme yerine, Devletten Devlete görüşme siyasetine geçmesini getirdi. Bu nereye kadar gitti? Ta 1999 AB Helsinki Zirvesinde Türkiye aday ülke statüsü verilmesi ve “ Türk” Tarafının, Çözüm Olmadan Kıbrıs’ın AB Üyesi Olması” kararını benimsemesine kadar. Böylece, BM temelinde Toplumlararası Görüşmelerin, 1999’da Dolaylı görüşme olarak yeniden başlaması gerçekleşti. Daha sonra gelişen Annan Planı, bu temel üzerinde bina edildi. Bu ilişki biçimi, yani Kıbrıs sorunun iki tarafı ve Türkiye ile Yunanistan’ın AB ilişkilerinde karşılıklı kazanım elde etmeleri ve 2001 AB Helsinki Zirvesinde Türkiye’nin AB üyelik müzakerelerinde tarih alması ile Kıbrıs sorunun çözümü ile Birleşik Kıbrıs’ın AB üyesi olma Referandumunun birlikte sorulmasını öngören Annan Planı, sorunun çözüm dinamiğini ateşledi. Ancak dönemin Kıbrıs Türk Liderliği ile Türkiye’nin bağnaz güçlerinin, Kıbrıs Türk Halkının ve Türkiye’nin o dönemki hükümetinin isteğine ters tavırları nedeni ile zamanı kaybetti. Güney bundan yararlandı ve çözüm olmadan AB üyesi oldu.  Arkasından Müteveffa Sayın Papadopulos,    ” o eski evliyayı çağırdı”. Güya, Türkiye ile Kıbrıs Türk Tarafını kendi maksimalist tezlerine kabule zorlayacaklar diye Türkiye- AB üyelik görüşmelerinde, Fasılları Kıbrıs sorunu ile ilişkilendirdiler.  Buna arkasından Sayın Anastasiadis ile bir de, Türkiye ve Kıbrıs Türk Toplumunu, Doğu Akdeniz’den soyutlama açık gözlüğünü eklediler. Böylece, Kıbrıs sorununda en ağır çıkmazının doğmasına yol açtılar. 
 Şimdi, Sayın Hristodulidis; 2023 AB Zirvesinden, Türkiye – AB ilişkilerindeki dosyaları maksimalist hedefleri için birleştirmeyi amaçlıyor. İlişkilerin ancak, Kıbrıs’ın iki tarafı;  Türkiye, Yunanistan ve AB arasında karşılıklı saygı ve ortak çıkarları büyüterek iyileşeceğini görmek istemiyor. Ancak unutmaması gereken bir şey var. Elinde tutuğu AB üyelik silahı, ayni zamanda güçlü bir geri tepkimeye sahiptir. Bu yanlış kullandığında geri tepmenin mağduru, Kıbrıs Türk ve Rum Toplumları, yani Kıbrıs oldu.  

YORUM EKLE

banner608

banner473