Yıllar önce bu ülkenin birçok bankası batmıştı...
Parasını kaybedenler sokaklara dökülüp, hükümetleri protesto edince Türkiye imdada yetişmek zorunda kaldı...
Tüm mevduatları taksitler halinde ödedi...
Batanlar arasında Kooperatif kuruluşları da vardı...
Onlar kapsam dışında bırakılınca, kıyamet kopmuştu...
O ana kadar ülkenin ‘en milliyetçisi’ olarak bilinen bazı kişiler, hükümet aracılığıyla Türkiye’ye şu mesajı göndermişlerdi:
“Beyaz bayrağa sarılır, güneye geçeriz...”
Sonunda, Kooperatif kuruluşlarında batan paralar da ödendi...
Çok şükür beyaz bayrağa sarılıp, güneye geçen de olmadı...
Burada herkesin merak ettiği bir konuya dikkat çekmek istiyorum:
Eğer o milliyetçi insanlar beyaz bayrağa sarılıp güneye geçseydi ne olurdu?..
Yanıtı çok basit...
Kuzeyde batırdığı parayı, Rum tarafından da alamazdı...
Rum Yönetimi belki kendisine geçici bir süre ikamet edebileceği bir göçmen evi verirdi...
Onu propaganda malzemesi olarak da kullanırdı...
Sonrasında inşaatlarda çalışmaya gönderirdi...
Kuzeyde paşa gibi memur iken...
Güneyde inşaat işçisi olurdu!..
Hiçbir konuda hak alınamadı
Yaşanan banka trajedisi öncesinde ve sonrasında güneye geçip de, hayal ettiği gibi bir hayat yaşayabilen olmadı...
Çok üzücü olmakla birlikte gerçek durum böyledir...
Rum tarafının sürekli propaganda malzemesi yaptığı Bodamya köyünde, bir miktar Kıbrıslı Türk yaşıyor...
Bundan 7 yıl kadar önce köyün muhtarı Rum, azalardan biri de Kıbrıslı Türk’tü...
Ama muhtarlık binasının tabelasına Yunanca’nın yanı sıra Türkçe yazılmadı...
Kıbrıs Cumhuriyeti ve AB bayrağının yanında sadece Yunan bayrağı dalgalandırıldı...
Bir başka örnek;
Bir zamanlar ‘Kıbrıs’ın Zeki Müren’i olarak anılan bir ses sanatçısı vardı...
Adı Behiç Gökay...
1963 saldırıları sonrasında, Kıbrıslı Türklerin güvenli olduğu bölgelere geçmeyip, Rumlarla yaşamaya devam etti...
Rum radyosunda kısıtlı Türkçe programlarında şarkılar söyledi...
Sonra işsiz bırakıldı...
Kendisine Yunanistan’a gitmesi tavsiye edildi...
Bir süre Atina’da kaldıktan sonra ‘işsizlik nedeniyle’ geri ülkesine döndü...
Öldüğü zaman, Kıbrıslı Rum gazeteci Alekos Konstantinides, Rum liderliğini eleştiren bir makale yayınladı...
Behiç Gökay’ın rahatsızlığı döneminde kimseden yardım görmediğini belirtti...
Örnekler çok
Bir zamanlar adından en çok söz edilen Türklerden biri de Dr. İhsan Ali’ydi...
Baf bölgesinde dünyaya gelen, İsviçre’de tahsil yapan ve adaya döndükten sonra bölge halkına hizmet eden Dr. İhsan Ali, Kıbrıslı Türkler arasındaki ‘liderlik yarışı’ nedeniyle, kendi toplumuna küsmüştü...
Zaman içinde Başpiskopos Makarios’un ‘bakan düzeyinde’ müsteşarı oldu...
Makarios, zaman zaman Dr. İhsan Ali’yi Bakanlar Kurulu toplantısına davet eder, Türklerle ilgili konularda görüşlerini alırdı...
Hemen her defasında kendisine “haklısınız” demekle birlikte, söylediklerini yerine getirmiyordu...
Dr. İhsan Ali üzüntüsünden hastalanarak hayata veda etti...
Yeğeni Dr. Özdemir Özgür, Kıbrıs Cumhuriyeti’nin Roma Büyükelçiliği’nde Turizm Müşaviri olarak görev almıştı...
Bir süre sonra “Ülkenin en önemli konusu bir Türkün yönetimine verilemez” denilerek, turizm müşavirliğinden alınıp, Amerika’daki Rum konsolosluğuna ‘muhasebe elemanı’ olarak gönderildi...
Ama ‘yıldırma siyaseti’ son bulmadığı için, Birleşmiş Milletler’e başvuru yaparak, iş istedi...
Emekliliğinde adaya dönerek bir süre Baf’ta yaşadı...
Baktı ki; dışlanmış vaziyette yaşamak olmaz, Lefkoşa’ya geçti...
Yine Rumların arasında kendini yalnız hissedince, dönemin KKTC hükümetinden yardım istedi...
Hükümet, kuzeye geçiş engellerini ortadan kaldırdı ve Özdemir Özgür hayatının son aylarını kendi halkının arasında mutlu bir şekilde geçirdi...
Buraya kadar yazdıklarımın görüntülü belgeselini bugünden itibaren Diyalog TV’de izleyebilirsiniz...
Dr. İhsan Ali belgeselini, 4 yıl önce Özdemir Özgür’ün ısrarlı talebi sonucunda hazırladım...
Kendisi hayatta idi...
Yaşadıklarını ilk defa cesaretle ortaya koydu...
Birlikte Baf’a giderek, Dr. İhsan Ali’nin evini, mezarını ve heykelinin bulunduğu meydanı ziyaret ettik...
Kıbrıslı Rum komşuları ile konuştuk...
Daha sonra, hayatı boyunca güneyde yaşamış olan Dr. İhsan Ali’nin kızı Ülgen Hanım’la görüşmelerimiz oldu...
Yaşadıklarını korkusuzca anlattı...
Merhum Cumhurbaşkanı Rauf Denktaş da bu belgesele müthiş bir katkı koydu...
Sonuçta ortaya güzel bir eser çıktı...
Geçmiş unutulamaz
Kıbrıs sorununun çözümünü detekleyenlerden biriyim...
İki tarafın siyasi eşitliğine dayalı, iki toplumlu, iki bölgeli bir federasyona her zaman destek verdim...
Fakat; Kıbrıslı Türklerin ‘gözü kapalı bir şekilde’ çözüme sürüklenmesine hep karşı çıktım...
Kıbrıslı Türkler; 1974 sonrasında kendi ülkelerinde güvenlik içinde yaşamaya, iş yapmaya, üretmeye ve para kazanmaya başladılar...
Bazı aksaklıklar, beceriksizlikler olsa da, kendi kendilerini yönetir hale geldiler...
Dışa açıldılar...
Birçok zengin insan yetiştirdiler...
Üniversitelerini, sağlık merkezlerini, güneyle yarışabilecek kalitede otellerini faaliyete geçirdiler...
Bunları gözardı edemeyiz...
Bunları bir anda yok edecek bir çözüm şekline aldanıp, geleceğimizi karartamayız...
Çözümün birinci maddesi ‘halkların eşitliğine ve egemenliğine’ saygı duymaktır...
Mutluysam evli kalırım...
Mutsuzluğa itilirsem boşanırım...