banner564

İki tarafın farkı

  Kıbrıs’ın 1960’tan sonrasındaki yılları acılarla dolu geçti…
  Rumlar; adayı Yunanistan’a bağlayabilmek için 3 yıl gibi kısa bir sürede hem ortak devleti yok etti; hem de Kıbrıslı Türklere yönelik acımasız kanlı saldırılar düzenledi…
  O günleri yaşayan ve gerçekleri bilen Türklerin de Rumların da sayısı gittikçe azalıyor…
  Dolayısıyla genç Rumların hemen hepsi, Kıbrıs sorununun 1974’te “Türkiye’nin işgaliyle” başladığına inanıyor…
  Rum eğitim sistemi ve kilisenin etkisiyle maalesef Rum gençleri, Türkleri düşman olarak görüyor…
  ENOSİS’in ilk 11 yılda gerçekleşememesi üzerine Yunanistan’daki askeri Cunta’nın 15 Temmuz 1974’te düzenlediği darbe ve buna bağlı olarak 20 Temmuz Türk Barış Harekâtı nedeniyle bu kez Kıbrıslı Rumlar ağır darbeler yedi…
  Kıbrıslı Rumlar adanın güneyinde, Türkler ise kuzeyinde toplandı…
  İlk yıllarda en önemli sorunumuz tam teşekküllü bir devlet hastanesinin kurulmasıydı…
  Bizdeki bazı sözde ‘ilerici-devrimci’ gençler bunu bilmiyor veya öğrenmek istemiyorsa da 
  Dr. Burhan Nalbantoğlu ve diğer kentlerdeki hastaneler Türkiye’nin mali yardımlarıyla inşa edildi…
  Cihazların tamamına yakını Türkiye tarafından hibe edildi…
  Fakat; bizler hastanelerimizi günün koşullarına göre geliştiremedik…
  Her 10 ayda bir hükümet kurma başarısını (!) gösterirken, sağlıkta ve eğitimde ‘Tam Gün’ uygulamasına geçemedik…
  Uzun yıllar hastanelerde 2 veya 3 saat çalışan doktorlara maaşı kadar ‘ek mesai’ ücreti ödedik…    
   Bunu yapmak yerine daha iyi bir maaşla sağlıkta tam gün uygulamasına geçmemiz gerekirken bunu da yapmadık…
  Siyasi çıkar hesaplarıyla devletin kasasını boşaltırken, hasta haklarını gerektiği şekilde ileriye götüremedik…
  Hala bugün oldu hastanelerde ilaç ve alet eksikleriyle karşılaşabiliyor, hastalara eziyet çektirebiliyoruz…

Peki Rumlar ne yaptı?

  Rumlar 1974 sonrasında evini, köy ve kentini terk etmek zorunda kalan 200 binin üzerinde insana iskan olanağı sağladı…
  Yeni yaşam bölgelerinde yeni hastaneler yaptı…
  Lefkoşa’daki günün koşullarına uygun bir hastane inşa ederek, eski genel hastaneyi terk etti…
  Sınır kapılarının açılması sonrasında ilk 10 yıllık sürede binlerce Kıbrıslı Türk’e de ‘bedava’ sağlık hizmeti verildi…
  Ta ki güneyde ekonomik çöküntünün yaşanmasına kadar bu uygulama devam etti…
  Sonrasında güneyde sigorta yatırımı olmayanlara artık bedava sağlık hizmeti verilmeyeceği bildirildi…
  Ve alışkanlık haline getirdiğimiz ‘bedava hizmetlerden’ mahrum kalmaya başladık…
  Rum Yönetimi, Avrupa Birliği’nin desteğini de alarak sağlık alanında önemli reformlara imza atarken, KKTC’yi yönetenler, Türkiye tarafından ayaklarına kadar getirilen modern hastane projesine 2 aylık sürede karar veremeyince, yılların hayali gerçekleşemedi…
  Kısacası ne yeni hastane var, ne de tam gün sağlık hizmeti…
  Teknolojik olanaklar gelişmediği gibi yarım asırlık ilaç sorunu da tam olarak giderilemedi…
 Şimdi Güney Kıbrıs’ta 1960’tan bu yana en kapsamlı sağlık reformunun gerçekleştiğini görüyor ve bizleri yönetenler sayesinde çektiklerimizi düşünürken büyük bir üzüntü duyuyoruz…
  Yeni sistem çerçevesinde Rum halkı evinden internet bağlantısıyla doktordan randevu alabilecek; hastane yetersiz kaldığı takdirde özelden hizmet alabilecek…
  Ayrıca sadece bir Euro ödemek şartıyla ilaçlarını mahalledeki eczaneden temin edebilecek…
  İşte ülkesini ve halkını seven, onlara değer verenler böyle yapar…

İşçi Bayramı üzerine popülizm

   Bugün İşçi Bayramı’dır…
   Çalışan ve alın teriyle kazanan herkesin bayramını kutluyoruz…
   Kendi ayakları üzerinde duramayan bir ülke olduğumuz için daha çok çalışmaya ve daha çok üretmeye ihtiyacımız vardır…
   “Bunlar hiçbir şeyi becermiyor… Hiçbir şey yapamazlar” diyenleri mahcup edebilmek için yeni bir ruh ve heyecanla, daha çok üretmeli, daha çok satmalıyız…
   Geleceğe güvenle bakabilmek için çalışıp, kazanmak ve bununla gururlanmaktan başka çaremiz yoktur… 

YORUM EKLE
YORUMLAR
Hasan Nuri
Hasan Nuri - 3 hafta Önce

74 yılında Faşist Eokacı Rumlardan Türkiye gelip Kıbrıslı Türkleri kurtarmıştır Türkiye Yollarımızı Hastahanelerimizi yapıp maaşlarımızı ödemiştir KKTCnin kurulması ile de var olanı yok etmekten başka bir iş maalesef yapamadık ! Ne Ülkemize Turist yağdıran KTHY dedik Ne Elekrik Kurumu ve Ne de Diğer Sektörlerimiz dedik Batırdığımız Sektör maalesef kalmadı ! Yağmalayıp Sattığımız Rum Mülkleri bile Bizlere yetmedi ! Dağlarını oyup Doğasını Çevresini mahvettiğimiz güzelim Ülkemizde bugün işsizlik Parasızlık ve Pahalılıktan feryat ediyoruz ! Kırk yılda yönetemeyip Batırıp Talan Ettiğimiz KKTCde artık Uzatmaları oynamıyormuyuz yani ? Alışverişimiz Güneye Gençlerimizin ise Gelecek olmayan KKTC’den Avrupa’ya Kaydığını bilmeyenimiz mi kaldı ! Avrupa’ya ve Güney Kıbrıs’a Gidenlerimizin Sayıları her geçen gün artıyormuş ! Yönetemediğimiz KKTC’de Kırk yılda yaptıklarımız Gelecek yıllarda Yapabileceklerimizin garantisi değil de nedir yani ??

Öz
Öz - 3 hafta Önce

1960 anlaşması ile kurulan KC 3 yıl yaşamadı. Doğrudur, sonraki dönemde K/Türkler çok acılar çektiler, göçler yaşadılar. Ne kadar acı olursa olsun, birlik, beraberlik içinde, 1974 e kadar toplumsal bir mücadele verdiler. Belki de hayatlarındaki en mutlu dönem, 1974 dönemidir. Bu yüzden K/Türkler Ecevit’e saygı ve minnet duyarlar. ODTÜ gibi dünya ölçeğinde bir üniversite, Ecevit’in K/Türklerine armağanıdır. (Maalesef bu ciddi girişim, sahte üniversiteler kurarak etkisizleştirildi.) 1974 sonrası sıra kalkınmaya geldi. Bir girişim başlatıldı, Sanayi holding, Eti, KTHY benzeri KİT ler kuruldu. Sonra Türkiye’deki siyasi iktidara bağlı olarak, değişen her iktidarın ekonomik modeli burada denendi. Sonunda bütün işletmeler battı. Bir ferahlama getiren Asil Nadir de batırıldı. Burada kurulan düzen, ganimetlere çökme, üleşme düzeni oldu. Plan program kalmadı. Fırsatçılık, bal tutanın parmağını yaladığı, partizanlık dönemine geçildi. İktidarı belirleyen unsur, ‘ Gör beni, göreyim seni.’ anlayışı oldu ve hala daha devam ediyor. KKTC de bu şekilde kuruldu. Siyasi partiler ve seçim yasası da kötü yönetime uyacak şekilde tasarlandı. Böylece iş üretemeyip, sadece, devletten maaş çeken bir yapı ortaya çıktı. Yurttaşlar için iki seçenek vardı. Ya bu yapıya uyup bir yere kapağı atacak, ya da yurt dışına gidecekti. Böyle de oldu. Bu yapıdan nemalananlar, Vatan, Millet, Sakarya diyerek statükonun devamını, dışında kalanlar da sabırları ölçüsünde, burada direnmeyi, sabırları tükenince de göç etmeyi sürdürüyorlar. 1974 sonrası göç edenlerin sayısı, öncesine göre çok fazla olması,yeni nesilde giderek umutsuzluğun daha fazla olduğunu gösteriyor. Bunların bu ortamda hiç bir şey becerememelerinden daha doğal bir şey olabilir mi? Eskiden ‘Giden Türk, gelen Türk!’ diye anılan sistem, bu gidişle ‘Giden K/Türk, gelen kim gelirse!’ dönmüş durumda. Bir çözüme ulaşıp, yeni bir sayfa açamazsak, şikayet ede ede, azaldıkça azalırız, hiç bir şey de başaramayız.

İsmail  Kahya
İsmail Kahya - 3 hafta Önce

Yaklaşık bir yıldır sigortalı olarak ilaclarımızı indirimsiz parayla alıyoruz eczacıların yaptıgi sahte recete olayini bitiremdiler bizler ceza çekiyoruz 1 yıldır sigortalılara ödenmeyen ilaç paraları ne oldu devlet bizi çalmadımı hırsız kim.

banner471

banner474