Geçen sene haziran başı yazdığım yazımda, ABD’nin dış politikalarında yeni bir döneme girdiğini belirtmiştim. Bunun duyurusunu da Obama, bizzat kendi West Point’te ki bir konuşmasında yapmıştı…
ABD başkanı bu konuşmasında birkaç kez “yeni bölüm” olarak adlandırdığı politikasında, ABD’nin artık dış ilişkilerinde öncelikle sosyal, kültürel ve ekonomik ilişkileri öncelikli tutacağını, askeri müdahaleleri ise geri plana iteceğini söylüyordu…
Hemen eleştiriler de gelmişti tabii. Cumhuriyetçiler ve sağcı medya, “Obama savaşları bitirmiyor, onları kaybediyor” demeye başlamışlar, ağır saldırılara girişmişlerdi.
Ama Obama pes etmedi, küçük ama cesur adımlar ile ilerlemeye devam etti. Tekrar seçilme kaygısı da yaşamadığı ikinci döneminde, aklındaki reform paketleri için yüklenmeye başladı ve yavaş yavaş istediği sonuçlara ulaşmaya başladı…
Nelerin değiştiğini kısaca özetlersek; sadece geçtiğimiz ay içinde, hem çok tartışmalı sağlık reformunu, vergi düzenlemesi, hem de eşcinsel evlilikleri onaylayan yasalar meclisten geçti ve yürürlüğe girdi. Dahası, Nisan ayında da değişen dış politikasının en ciddi sonuçlarından biri olarak 50 kusur yıldan sonra ilk kez, Küba ile ABD yeniden diplomatik ilişkilerine geri döndü, Küba üzerindeki ambargo kaldırılması gündeme geldi.
Şimdi ise, eski yeni, birçok üst düzey siyasetçi tarafında “ABD’nin en zor dış meselesi” olarak adlandırılan, İran’ın nükleer programı ve İran-ABD ilişkilerinde yeni bir noktaya geldik. Amerika açısında son 20 yılın en önemli dış politika hareketi, hatta Obama’nın en büyük zaferi olabilir deniliyor. Orta Doğu’da olası bir nükleer yarışın önüne geçilmiş ve belki de ilerdeki yıllar için daha ılıman, daha huzurlu bir Orta Doğu yaratılmış olabileceği de belirtiliyor.
Bence de, bu antlaşma ile İran’ın ve Orta Doğu’nun geleceği pozitif yöne doğru ilerlemiştir. Antlaşmanın ABD Parlamentosu’nda da onaylanması durumunda İran, Uluslararası Atom Enerjisi uzmanlarını ülkesine alacak, tüm nükleer araştırmalarını incelemeye açacak ve uranyum zenginleştirme çalışmalarını sadece enerji ihtiyacını karşılayacak limitlere indirecektir. Bunu karşılık olarak da, İran’a uygulanan ekonomik sınırlamalar ortadan kaldırılabilir ve İran ekonomisi yeniden nefes almaya başlayabilir…
Tüm bunlar ise, hem Orta Doğu hem de dünyanın geri kalanı için ılımlı bir havanın esmesine sebep olacaktır. Çünkü aksi sadece daha fazla savaş, daha fazla işgal, daha fazla direniş, daha fazla ölümdür…
Bu yazının bir 20 Temmuz yıldönümüne de denk gelmesi aslında tesadüf değil. Dünya ve Orta Doğu için söylediklerim ile bizim için hissettiklerim arasında bir fark yoktur. Biz belki bu gün hala daha, silahla “kazanılan” zaferleri daha fazla silah ile kutluyor, “ölümü” bizden ise kutsal, onlardan ise hak olarak görüyoruz. Ama ölüm, ölümdür işte ve buna sebep olan her düşünce ve amaç artık hayatımızdan çıkmalıdır. Tüm bunların yerine ise, daha barışçıl yöntemlere bir şans vermeliyiz. Hem kendimiz, her karşımızdakiler, hem de tüm Dünya için…
İran antlaşması ve Orta Doğu’ya dönecek olursak ise, içiniz rahat olsun, ne de olsa, ABD’li Cumhuriyetçilerin ve İsrail Başbakanı Netanyahu’nun ölümüne karşı çıktığı herhangi bir şey Dünya ve bizim için kötü olamaz. Ya da sevinçle destekledikleri bir şey, biz ve bizim coğrafyamızdaki insanlar için asla iyi olamaz…