banner564

İngiliz, tavşan, at, araba

Kafayı deve kuşu gibi kuma sokmak deyimini gerçekten hak ediyoruz. Bakın, İngiltere ile “Kıbrıs Cumhuriyeti” arasında İngiliz üs bölgeleri ile ilgili Brexit kararından sonra görüşmeler yapılıyor. 
Ama bu görüşmeler bizim siyaset dünyamızda bir nebze olsun yer almadı. Fakat bu iş başlayınca,  İngiltere eski Dışişleri Bakanı Sayın Jack Straw’ın şekerli su ile hazırladığı sahte baldan, ağzımıza bir damla sürmesi üzerine biz Kuzeyde mest olduk. Güney de bu açıklama ile görüşmelerde yelkenleri suya indirdi. Kıbrıslı Türkler ve Rumlar olarak aramızdaki akıl dışı üstünlük yarışı yüzünden atalarımızın, İngiliz siyaseti ile ilgili bize miras bıraktığı sözü dahi hatırlamadık. 
“ İngiliz, at arabası ile tavşan tutar”.
Bu demeçle Sayın Jack Straw, devletinin bir taşla iki kuş birden vurmasını yardımcı oldu. Biz Kuzeyde bu gerçeğe karşın ne yaptık? Bu önemli konunun görüşüldüğü aşamada, attığımız taşın ürküteceği serçelerin hesabını dahi yapmadan, “Yardımlara gümrük” uygulaması ile kendimizi içe kapatan adımlar attık. Bununla ilgili yalnızca öfkeli iç tartışmalar yaşadık.
Mektuplar, kükremeler...
Bu arada, “Kıbrıs Cumhuriyeti BM Temsilcisi” BM’ye mektup yolladı. Aynı şekilde Güney, AB indinde Yardımlardan Gümrük alınması uygulamasından doğrudan Türkiye’yi sorumlu tutan diplomatik atağa başladı. Mektup, ziyaret, diplomatik girişim hepsi bir arada. 
Peki biz ne yapıyoruz? Dışişleri Bakanımız Güneyin BM Temsilcisine, “Ey sen kimsin?” diyen bir Sarayönü kükremesi yaptı. Tıpkı 1991’de, “Avrupa’ya mal yollayıp da ne yapacağız, bize Türkiye pazarı yeter”  kükremesi gibi. ABAD kararına kadar giden ve “Kendi ayağımıza kurşun sıkmak” değil, ayağımızı, kendi elimizle kesme olan bu acıdan; ders çıkarmamış olmamızın en yeni örneği budur. 
Hatayı yapan biz ama...
Bu işler tam da Türkiye’nin AB ile ilişkilerinin en gergin anında oluyor. O zaman şu soruya yanıt aramak gerekir. AB üyesi de olan Güneyin, bu yardım meselesi ile ilgili olarak, bunun üzerinden Türkiye’yi hedefe koymasına yol açmak doğru mu? 
Üstelik hatayı yapan biz olmamıza karşın, Güneyin neden bu konu dahil, sürekli olarak Türkiye üzerine gittiğini de düşünmüyoruz. Çünkü bu adımla bir amaçları, Kıbrıs sorununun 1974’te başladığı iddialarına temel sağlamlaştırmak ve buna bağlı olarak, Kıbrıs Türk toplumunun adanın kaderi üzerinde eşit söz hakkı olduğu gerçeğini, uydu toplum yaklaşımı ile erozyona uğratmaktır. Diğeri ise Kıbrıs’ın geleceği ile ilgili olarak Kıbrıs Türk toplumunu ekarte ederek, doğrudan Türkiye ile görüşmeye yol döşemektir. 
KKTC Dışişleri, İngiltere ile “KC” arasında İngiliz üs bölgeleri ile ilgili görüşmeler hakkında BM, İngiltere ve AB indinde neden diplomatik girişim yapmıyor? Nereye mi dayanacak? Gaz konusunda hak iddia ettiğimiz zemine. Çünkü KC’ nin kurucu ortağıyız ve bu üsler bizim de imzamız ile oluştu. Üstelik dünyanın kabul ettiği 11 Şubat 2014 Ortak Belgesi en temel siyasi zemini de vermektedir.
Evet, Sarayönü’nde kendimize dönük yaptığımız saptamalar, evrensel temele ve dünyanın kabul edebileceği siyasi zemine dayanamadığı sürece, hep böyle kendimize dönük öfke ve çekişme ile dolu olacak ve esasa dair yol yürüyemeyeceğiz.
YORUM EKLE

banner608

banner474