banner564

İsrail, Türkiye, AB ve Kıbrıs..

Toplumlararası görüşmelerde oluşan verimsizlik açık bir durumdur. Bunun nedenleri ve sorumlulukları hakkında herkes kendi bakış açısından değerlendirme ve yorum yapabilir. Bunlar tartışılabilir. Ama bu günlerde bizi ve  bu durumu direkt ve dolaylı olarak etkileyen başka gelişmelerde var.
Biri bölgedeki hidrokarbon kaynakları üzerinde meydana gelen gelişmeler, diğeri ise Türkiye-AB ilişkilerindeki gerginliktir.
Geçtiğimiz haftalarda yazdığım makalelerde bunlara değinmiştim. 
Özellikle İsrail'in bulduğu trilyonlarca metreküplük gazı, Kıbrıs sorununun çözümsüzlüğü nedeni ile değerlendirmekten uzak kalmayacağını yazmıştım.
Sonuçta İsrail'in uluslararası deniz sularından gaz boru hattı döşeyerek, Türkiye üzerinden pazara sunmak çabasını gündeme aldığını ve bunu ilerlettiğini yazmıştım.
İsrail gazının Türkiye üzerinden hem Türkiye pazarına, hem de Avrupa pazarına ulaşma projesi artık daha da açıklığa kavuştu.
Böylece Kıbrıs sorununun çözümsüzlüğü ada ile insanını "baypas" yapan bir hale daha  imkan sağladı.
Güney Kıbrıs'ın hidrokarbon meselesi için "egemenliğim" deyip, tek taraflı adımlar attığı ve güya kararlılık gösterisi yaptığı bir dönemde oluşan "baypas" hali, bu konudaki politikalarını onlara sorgulatmalıdır.
Çünkü bu politika, bölgede oluşan  gelişmeleri, ada ve tüm insanlarının ortak çıkarları için etkilemek konumu yerine, tümden devre dışı kalmasını getirdi.
Türkiye-AB ilişkileri
Toplumlararası görüşmelerdeki verimsizlik elbette ki Türkiye -AB ilişkilerini de etkilemektedir. Bu ilişkideki olumsuzluk da toplumlararası görüşmelerdeki verimsizliği de beslemektedir.
Türkiye'nin AB ile ilişkilerinin gerginleştiği bu atmosferde şimdi, Türkiye'nin AB üyelik sürecine olumlu bakan Malta'nın dönem başkanlığında, Türkiye'nin AB Gümrük Birliği antlaşmasının geliştirilmesi görüşmeleri başladı.
İşte bu aşamada, "Kıbrıs Cumhuriyeti" Dışişleri Bakanı Sayın Kasulidis bir değerlendirme yaptı. Sayın Kasulidis değerlendirmesinde "Eğer Türkiye, 1960 Antlaşması hükümlerine uymazsa, o zaman da Kıbrıs Cumhuriyeti konu ile ilgili oy birliği talep ederek bunu engelleyecek" yollu açıklamada bulundu. 
Bu Güneydeki siyasi anlayışta eski yanlışın hala devamını gösteren bir açıklamadır. 
Çok uzun bir zamandır Güney; Türkiye'nin AB üyelik süreci üzerine baskı uygulayarak Kıbrıs sorununda kendi lehine sonuç sağlama stratejisi güttü. 
Bu yüzden Türkiye'nin AB üyelik görüşmelerinde pek çok başlığın bloke edilmesine taraf oldu. 
Hatta bir kısmını da kendi bloke etti. Örneğin 23. ve 24. fasılları kendi bloke etti. Bunlar da yargı, basın özgürlüğü ve insan hakları ile ilgili fasıllardır. Bu yüzden bugün Türkiye ile AB arasında oluşan en büyük sıkıntılar olan bu alanlarda Türkiye'nin AB süreçlerinde konuları ele almasına imkan oluşmadı. Bu yüzden Türkiye ile AB arasında ilişki gerildi. 
Bugün Türkiye Cumhurbaşkanı Sayın Erdoğan, "Ya başlık açarsınız ya da herkes yoluna" diyor.
İşte burada Güneye sormak lazım… 
Bu strateji ile yani, Türkiye'nin AB sürecini tıkamakla, Kıbrıs sorununun çözümüne ne katkı sağladınız? 
Üstelik 2004 Annan Plan'ından sonra çözüm için en önemli adımlardan biri olan Kıbrıs'ta tek egemenliği, tek uluslararası kimlik ve vatandaşlığı, iki toplumlu, iki bölgeli ve iki kurucu devletli federal çözümü öngören Eroğlu - Anastasiadis'in imzaladığı 11 Şubat 2014 ortak belgesine Türkiye'nin çok açık destek vermesinden sonra AB'yi değnek yapan o politika ile ne elde ettiniz?
Türkiye-AB ilişkilerini zorlayan bu akıl dışı siyasetle, böyle bir antlaşmaya destek veren Türkiye'nin bu duruşunu güçlendirdiniz mi? Yoksa bunun erozyona uğramasına mı yol açtınız? 
İşte bunu sorgulamanın zamanı şimdidir. Çünkü  Güney yine aynı mantıkla, Türkiye-AB Gümrük Birliği Antlaşmasının da gelişmesini engelleme çabasına kalkıyor...
Bunları da tartışmak gerekir.
Ortak fayda ve payda...
Evet bölgedeki gelişmeleri Kıbrıs'ın iki toplumu, Türkiye ve Yunanistan'ın ortak fayda ve paydası ile ele almazsak. 
Aynı zamanda Türkiye-AB ilişkilerinin gelişmesi için  katkı üretemezsek, çözümsüzlüğü aşmak dinamiğini tıkayacağız. Yalnız tıkamakla kalmayacak, bu adanın geleceğini daha da karartacak ve daha gergin, daha kötüleşmiş şartların oluşmasına zemin sağlayacağız. Toplumlararası görüşmelerdeki verimsizliği bu açılardan da değerlendirmek zorundayız.
YORUM EKLE

banner608

banner474