banner564

Kahramanlar. . .

   2015’in ilk 21 gününü geride bıraktık. 
   Seçim çalışmaları günden güne hızlanıyor.
   Trafik kazaları aynı hızla artıyor. 
   Belediyeler yine “bütçe yok”, Facebook tıkır tıkır çalışıyor gerileme yok, vur patlasın çal oynasın,     
   Derviş Eroğlu mu, Sibel Siber mi, Akıncı mı derken, gündem zaten meşgul. . 
   Bütün bunlar yaşanırken çocuklarımız nasıl büyüyor, gençlerimiz nasıl gelişiyor? Neler yapıyor?
   İstanbul’dan Kıbrıs’a gelip yerleşen bir doktor kızı etüt merkezimize başladı. 
    Annesiyle sohbet ettik biraz. İstanbullu bayan “Cemre Hanım çocuğumuzu İstanbul’dan bir özel okuldan alıp getirdik. Ne de olsa KKTC’de de özel okullar var dedik. Buradaki özel okulları gördükten sonra, bu özel okulsa devlet nasıl diye düşünmeye başladık, ne yapacağımızı bilmiyoruz” dedi.
    Düşündüm.
   Okulları, eğitimi, sistemi çok suçluyoruz. E haklıyız da! 
   Peki ya her zaman “çaresiz” konumundaki veliler? Bilinçli, farkındalığı yüksek ve kalitenin artması için çabalayan veli sayısı da az.
    Evet doğru önce biz bütün okulları yıkıp, bütün kadroları değiştirip, kökten bir temizlik yapıp dünya standartlarına biraz olsun yaklaşabilmek için yeni bir eğitim sistemi kurmalıyız. 
    Kurmalıyız da aileler bu sisteme ne kadar adapte olabilecek?
   Eğitim hem okulda hem evde gerçekleşir. Bu yüzden bu haftaki yazımda biraz velilerimizi de bilinçlendirmek istiyorum.
   Günden güne artan ‘boşanmalarla’ günümüz çocukları zaten aile kavramından yoksun büyüyor. 
  Ülkemizde yaşanan kimlik kargaşasıyla, kendi kimliklerini, kültürlerini oluşturmakta zorlanıyorlar.    
   İnanç ve kültür mirasından yoksunlar. Erken yaşta içki sigara veya illegal madde kullanımı, bir de 16 yaşında araba, 13 yaşında başlayan bet ofis muhabbetleri.
    Bu çocuklar zaten yaşama “hüsranla” başlıyor. Bizler bu gençleri ayakta tutmak, topluma, ailesine, ülkesini faydalı, bilinçli, sağlıklı ve eğitimli birer insan haline getirmek için çok çabalamalıyız.
Mutlu bir çocukluk ve sevgi dolu bir aile, insan gelişiminin en önemli parçasıdır. 
   Bazen çocuklarımızı cezalandırmak için sevgimizi çeker, ‘artık onları sevmeyeceğimizi veya odasına gitmesini’ söyleriz. 
   Tartışılmaz bir yanlış. Bu davranış çocuğun kişilik gelişimini doğrudan olumsuz etkiler ve kendini dışlanmış, sevgisiz ve güvensiz bir dünyada hisseder.
   Diğer bir yanlışımız; anne ve baba çocuğun yaptığının yanlış olup olmadığında veya nasıl cezalandırılması konusunda zıtlaşmaya girer. Bu da en büyük hatalardan biridir. Hele de bu roller sıkça değişirse… Çocuk neyin yanlış neyin doğru olduğunu ayırt edemez. Hatalı davranışı sonunda ceza alıp almayacağını, nasıl bir ceza alacağını ve cezayı kimin vereceğini bilmiyor. 
   Çocuk yetiştirmek bu yaşamdaki en büyük görevimizdir. Hiçbir iş görev bunun ötesine geçemez, geçmemeli. 
   İşten yorgun veya stresli gelen anne baba günün getirdiklerine göre davranırsa, O’nun sevgiye aç ruhu bunu tanımlayamaz. 
   Ne kadar yorgun ne kadar mutsuz olsanız da ona cevap verin. Açıklama yapın! 
Eğer bir isteğine “hayır” diyorsanız nedenlerini onunla paylaşın. 
   “Çünkü ben öyle istiyorum”, “çünkü olmaz”. Bunlar yanıt değildir.
  Hata yapmışsa, ona neden hatalı olduğunu açıklayın. Yaptığı davranışın neden yanlış olduğunu ve sonuçlarının neler olabileceğini anlatın. Yine de onu her şeye rağmen, her zaman sevdiğinizi ve seveceğinizi söyleyin. 
   Mutlu bir çocukluk, başarının da anahtarıdır. Göreceksiniz, çocuğunuz otoriteyle, yasaklarla, kızmalarla, küsmelerle değil “mutlulukla” başaracak.
   Onlara “insan olmayı” öğretin. 
   Vicadanı, vefayı, insanların yaşamına saygı duymayı, kendi yaşamına saygı duymayı öğretin.
 Ona ‘dürüst’ insan olmayı öğretin. Çevresinde yanlış insanlar olsa da, ‘onun bu dünyayı kurtaracağına’ inandırın. 
   Ona ‘başaracağını’söyleyin. 
   Ve yeni bir neslin “kahramanlar” olarak yetiştiğini hayal edin. . .
YORUM EKLE

banner471

banner474