Kıbrıs’ta sınır kapılarının bir yıllık aradan sonra yeniden açılması nedeniyle yaşananlar herkes tarafından iyi tahlil edilmelidir…
Özellikle KKTC’yi yönetenler; ilk günkü geçişlerde yaşananlardan dersler çıkarmalıdır…
Kırmızı halıdan bahsedecek değilim…
Bunun yanlışlığını işyeri sahibi de anlamış durumdadır…
Fakat ‘Lokmacı’ kapısından Türk kesimine geçenlere ‘lokma’ ikram edilmesinin eleştirilecek bir yanı yoktur…
Tam tersi alkışlanmalıdır bu hareket…
Üstelik bin tane lokma ikram etseniz, bunun maliyeti de yok denecek kadar azdır…
Öyleyse bunun neresi yanlıştır?..
Adını lokmadan alan bir kapıdan geçenlere lokma vererek, dostluk ve barış istediğinizi göstermiş oluyorsunuz…
İyi niyetli olduğunuzu ortaya koyuyor, kötü niyetlileri utandırıyorsunuz…
Özlediğini söylemiş
Siz lokmayı bırakın da mahcup olmamızı gerektiren diğer olaya bakalım…
Kapıların açıldığı ilk gün; el emeği, göz nuru hasır sepetlerini yüklenerek güneye geçen Özgül isimli vatandaşımızın duyduğu heyecana bakın…
Bu insanımız sınır kapısından geçerken Rum polislere “Özlemiştik” dediği için gazetelere konu oldu…
Geçmiş yıllarda Lefkoşa’nın Rum kesimindeki açık pazarda sepet satarken, bulunduğu yerden atılan şahısla, Özgül isimli bu sepetçi aynı kişi mi bilemiyoruz…
Eğer aynı kişiyse KKTC’yi yönettiği iddiasında olanlar iki kez düşünmelidir…
Geçmişte Rum pazarındaki yerinden kovulan bir insan, şimdi neden yine o tarafa gidiyor?..
Yanıt arayan soru budur…
Muhtemel cevaplar ise şöyledir:
-Kuzeyde işler çok kötü olduğu ve ihtiyaç duyduğu için güneye gidiyor…
-Türk makamlarından herhangi bir yardım görmediği için tepkilidir…
-Güneydeki satışları, kuzeyden daha iyidir…
İtici olan bizleriz
Sınır kapılarının açılması, sadece ‘keskin federasyoncuların’ isteği değildir…
En milliyetçi geçinenlerimiz dahi kapıların açılmasından yanadır…
Güneye geçiş olmadığı zaman sürekli kuzeyde yaşamak bizleri ‘her türlü olumsuzluğa’ alıştırabilir…
Bunun insan psikolojisine yaptığı tahribat görülmeyebilir…
Ancak; iki tarafı görme şansı olduğu zaman, kuzeydeki tahribatı daha iyi anlayabilirsiniz…
Çevre kirliliğinden tutunuz, trafik düzenine kadar hemen her konuda ciddi farklılıklarımız vardır…
Barış Harekâtında kaybeden onlardı…
Bizler mülk zengini, siyaset hastası olduk ama ciddi bir yapı oluşturamadık…
Her şeyi basitleştirdik…
Ama onlar arada bir ‘rüşvet ve yolsuzluk’ iddiasıyla yüzleşseler de; ülkelerine ve insanlarına bizden daha iyi baktılar…
Daha iyi bir sağlık sistemi oluşturdular, insanlara daha iyi maaş verdiler ve pandemi sürecinde tüm halkı kucaklayıp mali yardım yaptılar…
İki taraf arasındaki yöneticilik becerisi ve hizmet anlayışı arasında dağlar kadar fark vardır…
İşin özeti; güneye geçenlere kızma hakkımız yoktur…
KKTC de Bizlere 74 sonrası 200 bin Rum Göçmenden kalan Tüm Zenginlikleri yiyip Bitirdik ve sıfırlandık, Bizlere bugün Tüm Rumlar’ın zenginlikleri kalsa bile ne Yarar !
Biz Kıbrıslı Türkler Kendi Kendimizi YÖNETEMİYORUZ her şeyi Biliriz memtalitesinde olan Yöneticilerimiz için Akıl Akıldan üstündür prensibi geçerli değildir,
Kendi Kendimizi Yonetemedigimiz müddetçe
Tüm Rumlar’ın Paraları bile Bizi kurtaramaz
Eskilerimizin Bir Atasözü Vardır
“” HAYDAN GELEN HUYA GİDER “” diye