banner564

Kırmızı alarm

  Yağışların az olduğu Kıbrıs’ta çok uzun yıllardan beri su sorunu vardır…

   Buna karşın, Barış Harekatı’nın gerçekleştiği 1974 yılına kadar, hatta daha sonraki ilk 2-3 yılda musluklardan 24 saat süreyle içilebilir kalitede su akıyordu…
   Sonrasında kuzeydeki musluklardan su akmaz oldu…
   Savaş kaybetmiş, 200 bin insanı evinden, köyünden göç etmiş Rumlarda değişen bir şey olmadı…
   Onlar, savaş öncesinde olduğu gibi 24 saat süreyle ‘içilebilir kalitede’ kesintisiz su almaya devam ettiler…
   Onlar, susuz kalmamak için dev barajlar yaparken, İsrail firmalarıyla anlaşarak denizden arıtma yönüne gittiler…
   Devlet olmanın gereklerini yerine getirdikleri için vatandaşlarını mağdur etmediler…
   Bizim tarafta ise yıl 365 gün akan pınarlar kurutuldu…
   Türkiye’nin yardımlarıyla faaliyete geçen 3-5 tane gölet, bakımsızlık yüzünden kurutuldu…
   Konutlar nöbete bağlandı…
   Bazı bölgelere 3 günde bir, bazılarına haftada bir su verildi…
   Vatandaş, mağduriyet yaşamamak için konutun zemin katına ikişer tonluk, üst katına da birer, ya da ikişer tonluk depolar yerleştirdi…
   Tenekeden yapılmış depolar kısa sürede paslandığı için insanlar uzun yıllar sebze ve meyvelerini pis, zehirli sularla yıkadı…
   Yemekler de depo suyu ile pişirildi…
   Zaman içinde hastalıkların arttığı görüldü…

Peki, sizler ne yaptınız?

   Kuzey Kıbrıs’ı yönetenler, Rumların icraatlarından örnek almak yerine, Türkiye hükümetlerinin karşısına sürekli gözyaşları ile çıktılar…
   “Ana kuraklıktan ölüyoruz ver para” diyerek, üreticilere bir miktar kuraklık tazminatı ödemek suretiyle durumu idare ettiler…
   Uzun vadeli program yapan olmadı…
   “Altın yumurtlayan tavuk” adıyla anılan Güzelyurt’un narenciye bahçeleri ve patates tarlaları, tuzlanan kuyulardan çekilen sular yüzünden kurutuldu…
   Narenciye üretimi 1974’ten bu yana yarı yarıya azaldı…
   Türkiye, bu sorunun ciddiyetini dikkate alarak, Kıbrıslıları gün gele susuz bırakmamak için ‘Asrın projesini’ devreye soktu…
   Hiç olmazsa bu adım atılırken bir şeyler yapılsaydı, geçmişin hatalarını bugün tartışmak zorunda kalmazdık…
   Ama o da yapılmadı…
   Siyasi partilere mali yardım, bol tarafından Resmi Hizmet Aracı,  örtülü ödenekler, binaları patlatıncaya kadar istihdam yapma konusunda dünya rekoru kıranlar, diğer yandan Geçitköy’den çıkacak suyun dağıtımı için boruları yenilemediler…
   Suyun geleceğine inanmadıkları için değil…
   Kaynak yaratma becerisini gösteremedikleri için…
   “Bırakın Türkiye yapsın” diyenler tarafından yönetildiğimiz için…
   Sonunda su geldi ama bu kez asbestli borulardan büyük kaçaklar başladı…
   Belediyeler “paramız yok” derken, Su Dairesi’nde eleman ve para sıkıntısı olduğu açıklandı…
   Her Allah’ın günü Anamur’dan gelen tonlarca su denize dökülürken, bazı bölgeler bundan yararlanamadı…

İmdat sesleri yükselirken

   Anamur suyu gelmeseydi, Kıbrıslı Türkler bu yıl ne yapardı?..
   Bunun cevabı zor değildir…
   Parası olan duşunu şişe suyu ile yapar, çamaşırını da öyle yıkardı…
   Parası olmayan da boş kovalarla sokaklara dökülürdü…
   Anamur suyu tam da zamanında imdada yetiştiği için şişe suyunu sadece içme amaçlı kullanıyoruz…
   Fakat bu kez tarım alanları kurumaya başladı…
   Denize dökülen suyu bu alanlara yönlendirebilmek için altyapı sorunlarının çözülmesi gerekirdi…
   Ne yazık ki; o da yapılmadı…
   Ve iş yine Türkiye’ye kaldı…
   Devlet Su İşleri Müdürlüğü Geçitköy-Kalkanlı tüneli için 27 TIR dolusu iş aracını, mühendislerini ve teknik elemanlarını adaya gönderdi…
   Tarım Bakanı Erkut Şahali dün yaptığı açıklamada ‘Kırmızı alarm veren’ Güzelyurt ovasındaki 14 bin dönümlük narenciye alanının Ekim ayında suya kavuşacağını açıkladı…
   Ne mutlu ki; son anda imdadımıza yine Türkiye yetişti…
   Ya Türkiye olmasaydı ne yapardık?.. 

YORUM EKLE

banner608

banner474