banner564

KKTC 32 yaşında

Bugün adanın kuzeyinde ilan ettiğimiz Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’nin (KKTC) 32’inci yılı. 
15 Kasım 1983’te KKTC’nin ilanından sonra, Anayasa çalışmaları başlar ve hazırlanan KKTC Anayasası 5 Mayıs 1985 tarihinde Halk oylamasına sunulup kabul edilir.
KKTC Anayasası’nın Başlangıç kısmının bir bölümünde şöyle yazmaktadır;
“Egemenliğin kayıtsız şartsız sahibi olarak;
15 Kasım 1983 tarihinde, büyük bir coşku ve oybirliği ile kabul edilen Bağımsızlık Bildirisini yaşama geçirmek; 
Kendi yurdunda tam bir güven ve insanca bir düzen içinde varlığını sürdürmek; 
İnsan hak ve özgürlüklerini, hukukun üstünlüğünü, kişilerin ve toplumun huzur ve refahını korumayı içeren çok partili, demokratik, laik ve sosyal hukuk devletini gerçekleştirmek ve 
Atatürk ilkelerine bağlı kalmak ve özellikle O'nun "Yurtta barış, dünyada barış" ilkesini yaygınlaştırmak amaçları ile Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti Kurucu Meclisinin yaptığı bu Anayasayı, 15 Kasım 1983 tarihinde kurulan Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’nin Anayasası olarak kabul ve ilân eder ve 
Asıl güvencenin yurttaşların gönül ve iradelerinde yer aldığı inancı ile özgürlüğe, adalete ve erdeme tutkun evlatlarının uyanık bekçiliğine emanet eder.”
Peki, 32 yıl içinde geldiğimiz nokta?
Öğrenilmiş çaresizlik. Öğrenilmiş çaresizlik, kişinin herhangi bir durumda çok sayıda başarısızlığa uğramasıyla oluşan psikolojik durumdur. Kişinin bir şey yapsa da hiçbir şeyin değişmeyeceğini, olayların kendi kontrolünde olmadığını, o konuda başarıya ulaşamayacağını düşünüp, deneme cesaretini kaybetmesidir. Öğrenilmiş çaresizlik, cesaretimizi kırarken kendimize olan özgüvenimizi de eritiyor. Yapıcı olup sorunları düzeltmeyi değil, kendi kendimize söylenmeyi, sorumluluk üstlenmek yerine, başkalarını suçlamayı öğreniyoruz. Kazanmayı değil, kaybetmeyi kabulleniyorsunuz.
Öğrenilmiş çaresizlik teorisini 1970’li yıllarda ortaya atan Martin Seligman, teorisini şöyle özetler;
“Bir kişi yaptığı şeyin fark yaratmayacağına inanırsa, hiçbir şey yapmamayı öğrenecektir.”
Öğrenilmiş çaresizlik hayvanların evcilleştirilmesinde kullanılan bir yöntemdir. Sirklerde gösteri yapan fillerin ayakları ince zincirle bağlanır. Bu filler henüz yavruyken ayaklarına kaçamayacakları kalın zincirler bağlanır. Bir süre kaçmaya çabaladıktan sonra filler çaba harcamayı bırakıp durumu kabullenirler. Şimdi büyüyüp güçlü dev canlılar olduklarında da bu durum değişmez. Bir kere çaresiz olduklarını ve ne yaparlarsa yapsınlar kaçamayacaklarını öğrenmişlerdir. Böylece kırabilecekleri ince bir zincir bile onları kaçmaktan alıkoyar.
Yapılan deneyler sonucunda öğrenilmiş çaresizliğin, üç unsuru zayıflattığı tespit edildi; Akıl, istek ve duygular.
Öğrenilmiş çaresizlik yaşayanlar önce tutkularını kaybederler. İstediğini elde etmenin, kendi ellerinde olmadığını gören insanlar, kendi isteklerine karşı ilgisiz kalmaya başlarlar.
Öğrenilmiş çaresizlik, kişilerin akıl ve düşünme yeteneklerini de zayıflatır. Olaylar karşısında akılcılığın sonucu değiştirmeyeceğine inanmaları sonucu, kişiler yaşadığı sorunlarda daha fazla akıl yürütmeye çalışmazlar. 
Öğrenilmiş çaresizlik durumunu yaşayanların duyguları da zayıflar. Uzun süre acı çeken, ondan kurtulmak için çaba¬ladığı halde başaramayan insan, o acıyı kabullenir, onun¬la yaşamayı öğrenir.
Yerel medyamızda, toplum tarafından kabul görmeyecek olayları hemen hemen her gün okuyoruz. Toplumumuzda, öğretilmiş çaresizlikte tespit edildiği gibi akıl tutulması, isteksizlik ve duygusuzluk hali gözlemlenebilir bir olgu olmuştur. Aslında çaresiz olmadığımızı, her şeyin bir çıkış yolu olduğunu hatırlamak, bizlere başarı ve mutluluğu getirecektir. Hiçbir şey yapmamakla, bir şeyleri denemek arasında fark yoktur. Bir işe yaramayacağı düşünülen davranışlar denendiği zaman sonuçları sizleri şaşırtabilir. Çözümsüzlüğü engelleyen unsurlar fiziksel değil, zihinseldir. Kısaca öğretilmiş çaresizliğe, çare yine siz kendinizsiniz. Herkese iyi pazarlar.
YORUM EKLE

banner608

banner474