banner564

KKTC seçimleri Rumlara, AB ve BM’ye de mesaj veriyor

  Kuzey Kıbrıs’ta Cumhurbaşkanlığı seçimini ikinci turda Ulusal Birlik Partisi (UBP) Genel Başkanı ve Başbakan Ersin Tatar’ın kazanması önemli bir gelişmedir…
  Kıbrıs sorununun çözümüne ilişkin yeni bir müzakere sürecinin başlamasına ‘kesin gözle’ bakıldığı bir dönemde; Birleşmiş Milletler’in belirlediği ‘İki bölgeli, iki toplumlu, siyasi eşitliğe dayalı federal çözüm’ şekline karşı olduğu bilinen Ersin Tatar’ın, KKTC lideri seçilmesi ‘ilgili kesimlerce’ dikkate alınmalıdır…
  Çünkü; geçmiş süreçlerde federal çözümü sonuna kadar savunan ve bu çizginin dışına çıkmayan Mustafa Akıncı’yı başarısızlığa sürükleyen Rum liderliğinin yanı sıra Avrupa Birliği ve Birleşmiş Milletler’dir…
  Akıncı; Kıbrıs müzakere tarihinde ilk kez masaya harita koyduğu halde, Rum lideri Nikos Anastasiadis’in uzlaşıya varmak yerine, müzakere heyetiyle birlikte Crans Montana’yı terk etmesi hem çözümsüzlüğün devamına, hem de Doğu Akdeniz’in gerilmesine yol açtı…
  Türkiye; üç garantör ülkeden biri olarak, gerek 2004 Annan Planı referandumuna, gerekse Crans Montana sürecine önemli destek verdi…
  Garantör ülkelerin Dışişleri Bakanları ilk defa Crans Montana’daki müzakere sürecine katılırken, uzlaşı için çalışan Mevlüt Çavuşoğlu’nun uyarıları da dikkate alınmadı…
  Ve Türkiye; o günden sonra Federal çözüm arayışlarının artık sona erdiğini duyurdu…
  İşte Ankara ile Akıncı arasındaki görüş ayrılıkları da bu yüzden yaşandı…
  Akıncı; ilk günlerde federal çözüm arayışlarının başarısızlıkla sonuçlandığını kabullense de, ilerleyen süreçte yine aynı tezi savundu ve buna gerekçe olarak da BM parametrelerini gösterdi…

Büyük fırsatlar kaçırıldı

  Kıbrıslı Rumlar, 20 Temmuz 1974’te gerçekleşen Kıbrıs Barış Harekâtı sonrasında ortaya çıkan çok sayıda çözüm formülünü reddeden taraf oldu…
  Bunu en iyi şekilde ortaya koyan ve anlatan kişi ise eski Rum Dışişleri Bakanı Nikos Rolandis’tir…
  Çözüm fırsatları içinde en önemlisi, dönemin BM Genel Sekreteri Kofi Annan tarafından hazırlanan, AB’nin de desteklediği plandı…
  Kıbrıslı Türklerin 24 Nisan 2004 tarihinde gerçekleşen referandumda yüzde 65 ile “evet” dediği bu planı Kıbrıslı Rumlar yüzde 70’in üzerinde bir oyla reddetti…
  Halbuki; Annan Planı, Türk askerinin adadan çekilmesini, yaklaşık 110 bin Kıbrıslı Rum’un eski mülklerine dönmesini ve Maraş kentinin de iadesini öngörüyordu…
  Kıbrıslı Rumların ezici bir çoğunlukla bu planı reddetmesi sonrasında Avrupa Birliği, önceden söz verildiği halde Kıbrıslı Türkleri desteklemek yerine tam tersi bir adım attı…
  Kıbrıslı Rumlar tek başına AB üyesi yapıldı…
  O tarihten sonra Güney Kıbrıs’a milyarlarca Euro’luk mali yardım yapıldı…
  Kıbrıslı Türklere yönelik ekonomik ambargolar kaldırılmadı…
  Buna karşın; Ankara’nın desteğiyle İkinci Cumhurbaşkanı seçilen, Cumhuriyetçi Türk Partisi’nin (CTP) eski lideri Mehmet Ali Talat, Kıbrıs tarihinde yine ilk defa Rumların Cumhurbaşkanı seçilen ‘yoldaşım’ dediği Komünist AKEL Partisi lideri Dimitris Hristofyas ile sayısız görüşme yaptığı halde yine bir sonuca gidilemedi…
  Talat; Kıbrıslı Rumlara “Sizin için kendimi apartmandan aşağıya mı atayım” diyerek yaşadığı hayal kırıklığını ortaya koymuştu…

Bir deneme daha

  Talat’tan sonra göreve gelen Üçüncü Cumhurbaşkanı Derviş Eroğlu da Komünist Cumhurbaşkanı Hristofyas ile Cenevre’de ve adada yaptığı görüşmelerde başarılı olamadı…
  Ankara, çözümden yana olduğunu dünyaya göstermek amacıyla 2015’te, yine sol kanattan Mustafa Akıncı’nın göreve gelmesine yeşil ışık yaktı…
  Akıncı, şimdiki Rum lideri Anastasiadis gibi Limasol doğumluydu ve çözümün sağlanması konusunda son derece umutluydu…
  Ne var ki; 2017 yılında İsviçre’nin Crans Montana kentinde sürdürülen müzakerelerde o da başarılı olamadı…
  Türkiye Dışişleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu, 10 gün süren konferansın başarısızlıkla sonuçlanmasının ardından özetle şu değerlendirmeyi yapmıştı:
  "Son 15 yıldır, iktidara geldiğimiz günden bu yana Kıbrıs sorununa adil ve kalıcı bir çözüm bulabilmek için Annan Planı'nın maalesef Rumlar tarafından reddedilmesine rağmen her türlü katkıyı sağladık. Ayrıca Kıbrıs Türk tarafının bu süreçte yapıcı rolünü de takdirle karşıladığımızı vurgulamak isteriz. Kalıcı ve adil bir çözüm için Kıbrıs Türk tarafı müzakere masasında her zaman üzerine düşeni yapmıştır."
  Kıbrıs Rum liderliği “haritayı aldık, birçok konuda tavizler de kopardık” düşüncesiyle müzakere masasını sonuçsuz terk ettikten sonra Doğu Akdeniz’de doğal gaz sondajlarını daha da artırmaya başladı…
  Ayrıca, Mısır, İsrail ve Yunanistan’la birlikte çok sayıda ‘stratejik anlaşma’ imzaladı…
  Yürütülen siyasetin ana hedefi Türkiye’yi yalnızlaştırmak ve Doğu Akdeniz’deki kaynaklara tek başına el koymaktı…
  Türkiye, bu kabul edilemez Rum-Yunan oyunu karşısında Libya ile denizlerin birleştirilmesi konusunda tarihi bir anlaşmaya imza attı…
  Ayrıca Doğu Akdeniz’de sondaj çalışmalarını başlatarak dengeyi sağladı…
  Kuşkusuz; bu yeni Kıbrıs projesini yürütebilmek için adada kendisiyle uyumlu çalışabilecek bir lidere ihtiyaç vardı…
  Tatar’ın desteklenmesinin ana nedeni, bundan sonraki kritik süreçte ‘ortak adımların atılması’ yönündeki kararlılıktır…
  Tatar’ın kazanması, bunca zaman çözüme yaklaşmayan ve Kıbrıslı Türkleri azınlığa düşürme çabasında olan Kıbrıslı Rumlara yeni ve son mesajdır…
  Aynı zamanda Kıbrıslı Rumlara tek yanlı destek veren AB ve BM için de anlamlı bir mesajdır…
  Mesajı alabilirlerse, önümüzdeki ay içinde yapılması planlanan uluslararası konferansta başarı şansı doğabilir…
  Bunun aksi kesin bölünmüşlüktür…

YORUM EKLE
YORUMLAR
Veli
Veli - 4 yıl Önce

Sayin Akar , yaziniz kisaca KKTC de kimin secilecegine Turkiyenin karar verdigini soyluyor. Bilmiyorum bunun farkindamisiniz.

xyz
xyz - 4 yıl Önce

bugune kadar ne istedilerse verdiniz de kapilarinda esikte yattiniz da ne oldu ancak kendinize guvenir her istenileni verme derdine dusmezseniz(sopanin ucuna baglanmis havucu kovalamazsaniz) ancak ciddiye alinirsiniz 50 yildir adamlarin bir yuzunuze tukurmedigi kaldi hala akillanmadiniz

Veli
Veli @xyz - 4 yıl Önce

Dunyada kimse tarafindan taninmayan , kimseyle ticaret bile yapamayan, kendi kendine yetecek kadar bile bir geliri olmayan , kendini savunacak kadar askeri olmayan, kendi enerjisini bile uretemeyen, icecegi suyu bile baska ulkeden alan, halkinin maaslarini Turkiyeden gelen parayala odeyen bir ulke nasil kendi ayaklari uzerinde durabilir ki?

Herkes bol keseden atiyor, yok iste ticareti gelisitirelim, yok kendi kendimize yeterli olalim, yok disa bagimlilik azalsin vesyare , ama kimse de butun bunlarin NASIL yapilacagini bilmiyor cunku bu sartlar altinda bunlar hayalden baska birsey degil.

Butun dunya sana sirtini donmusse, kimse seni tanimak istemiyorsa, sen istedigin kadar kedni ayaklarin ustunde durmaya calis, bir nane beceremzsin., Bos hikayeler bunlar.

Bizim icin tek cozum guneyle herhangibir sekilde bir anlasma yaparak bu cikmazdan kendimizi kurtarmakti ancak bu secimlerle artik bunun da onu kapanmis oldu. O zaman gidebilcecegimiz tek yol kaldi o da eninde sonunda Turkiyeye baglanmak ve Turkiyenin bir sehri, bir ili gibi Ankaraya dahil olmak. Baska bir secenek artik kalmadi bence. zaten esas amac da buydu herhalde.

Aziz M Kent
Aziz M Kent - 4 yıl Önce

Sevgili Resat Akar
Evet Kibrisda bir andlasmaya varilmamasinin en buyuk suclulari AB VE BM DIR

Op.Dr.İlkan Ertuğ
Op.Dr.İlkan Ertuğ - 4 yıl Önce

En mantıklısı,Kıbrıs Türk Cumhuriyeti ismi ile tanıtma yolunda gerekenler yapılmalı.

banner608

banner473