banner564

Kriz ve dingil

Halk deyimi olan “dingili kırıldı” ifadesi, bugünler için geçerli bir söz. Çünkü toplum yaşamı içinde ekonomik, siyasi, sosyal, demokratik krizleri; ya da doğal affet, yangın ve benzerlerinin oluşturduğu karmaşayı, yıkımı aşmak için hükümetler, en önemli noktadır. Bunlar toplumla bütünleşerek aşılır.
Fakat bizde ekonomik, sağlık ve siyasal alanında oluşan krizlerde hükümet; bırakın krizin aşılmasına katkı koyma çabasını, bizzat kendisi kriz üreten bir mekanizmaya döndü. Alın son 1 aylık olayları. Ekonominin sorunlarının daha aşılamadığı, pahalılığın derinleştiği bir aşamada, kamu çalışanlarının HP ödeneğini YSG Kararname ile ortadan kaldırmaya kalktı. Yer yerinden oynadı. Mahkeme aşaması gündeme geldi. O zaman Anayasaya aykırı olan bu adımın, yargıda duvara vuracağını görünce, bu kez uyduruk yasa hazırladı. Geriye dönük bunun olamayacağını da o aşamada gördü. Grevler, öfkeli tepkiler, Meclis’te gerilimli toplantılar yaşandı. Sonra bunu ödeme kararı verdi. Bunun arkasından bu kez esnafın, sanayicinin, turizmcinin bu kötü zamanda nispi bir desteği olan Sosyal Güvenlik fonlarına dönük devlet desteğini kesme kararı aldı. Bu kez iş dünyası ayağa kalktı. Sosyal Sigorta primlerini ve vergilerini yatırmama sivil direniş konusu gündeme geldi. Eylemler, öfke gelişti. Bundan da vazgeçti.
Bu bitmedi. Arkasından, “ayda 1 milyon TL’ye mal oluyor” diyerek, PCR testlerinin ücretli olmasına karar verdi. Aşılılardan 21 günde, aşısızlardan 7 günde bir test zorunluluğu ile bu kararı aldı. İnanılmaz tepkiler, öfkeli açıklamalardan sonra hükümet bundan da geri adım attı. Bitmedi bu kez Belediyelerde yapılan testleri kaldırdığını açıkladı. Hop tekrar tepki, bunun üzerine bu kararı da iptal. Yani krizi aşmada önemli bir odak olan hükümet, kendisi kriz üretim merkezi haline geldi.
Şimdi iktidarın büyük ortağının Kurultayı var. Zaten bütün bu olan bitenin temelinde de bu yatıyor. Bu nedenle Kurultay UBP’nin iç sorunu ve dinamiği olmaktan çıktı, toplumsal sorunların kaynamasının nedeni haline döndü. Şimdi bunlara eklenen bir de Kurultay krizi yaşanacağı işaretleri arttı. Kurultay öncesi Tüzük Değişiklikleri gündeme geldi. Bununla ilgili halka, “konsensüs var” dendi. Sonra bunların ele alındığı Parti Meclisinde sorunlar olduğu anlaşıldı. Kararın PM’den, 45 Evet ve 42 Hayır oyu ile geçtiği açıklandı. Konsensüs var dendikten sonra bu yaşandı. Ama iş bununla bitmedi. İki başkan adayı yaptıkları açıklamalardan, oylamanın iki kez yapıldığını kamuoyu öğrendi. İlk oylamada Hayır çıktığı, ama ikinci oylamanın tek tek isimler okunarak tekrarlandığını, bu metotla da sonucun 45’e 42 olduğu söylendi. Bunun için “şike” ifadesi kullanıldı. Bu hal iyi bir işaret değildir. Bu hal bu krizlerin içinde bir de Kurultay krizi yaşanacağını işaret ediyor. Bu nedenle Sayın Tatar ve Sayın Saner biraz da kendi parti tarihlerinden sonuçlar çıkartmalıdır. Rahmetli İrsen Küçük kendisine verilen Türkiye Hükümeti desteğine, Sayın Kaşif de o dönemin CB Sayın Eroğlu desteğine güvenerek Kurultay yarışını gerilime getirdiler. Bundan yalnız UBP değil tüm toplum ve siyaset zarar gördü. 
Bu nedenle PM’deki, 45’e 42 sonucu her şeye karşın UBP içi dinamiklerin farklı attığının göstergesi. Yani yaşamın her alanında var olan krizleri aşmaya katkı sağlaması gereken erk, kendisi kriz üretim merkezi oldu. Memleketin geleceğini Kurultay’a bağlayan bu erk sahipleri, şimdi onda da kriz üretmeye başladılar. Hani toplum, insan, demokrasi, ekonomi ve toplumsal “beka” nerede? 

YORUM EKLE

banner608

banner473