banner564

Kudüs

Kudüs' ün İsrail’in başkenti olarak tanınması kararını ABD Başkanı Sayın Tramp'ın uygulamaya sokması tam bir kaos haline yol açtı. Ancak bu konu iyice sorgulanmalıdır. Bir kere bu karara dönük olarak, tüm Arap ve İslam ülkelerinde oluşan infialde, dini ve milliyetçi refleksler öndedir.
Bu refleksler derin bir anti-semitizmle birlikte, genel bir batı karşıtlığı ile yansıma bulmaktadır.      Fakat bu reflekslerin sığlığı içinde bir şey gözden kaçmamalıdır.                                 
 AB ülkeleri ile Avrupa kamuoyu, Tramp'ın bu kararına sempati duymuyor. Onu ve bu adımı eleştiriyor. Aynı şekilde Amerikan kamuoyunda da bu adıma dönük ciddi eleştiriler var.
Bunca milliyetçi karmaşa ve kaosa karşın İsrail'de de on binlerce kişi, “Ne sağıcıyız, ne solcu dürüstüz” sloganı altında, yolsuzlukla suçlanan İsrail Başbakan'ı Netenyahu’ya karşı yürüyüş yaptı. Yani bu milliyetçi adımı, yolsuzluk İddialarına dönük bir örtü olarak kullanmak isteyen Netenyahu'nun oyununa İsrail halkı gelmedi. Bu ciddi bir demokratik potansiyelin İsrail halkı içinde var olduğunun göstergesidir.
Stratejik düşünmek
Ancak Tramp'ın bu adımına karşılık olarak eğer Arap ve İslam ülkelerinin halkları tepkiyi; dar milliyetçi ve dini refleksler darlığı içinde ele alırsa, ona en büyük desteği verecektir. Filistin halkına yapılacak en büyük zarar da bu alacaktır.
Batı karşıtlığı, kısır bir Hristiyan düşmanlığı ve anti – semitizm üzerinden gösterilecek tepkiler, dar aşırı Siyonistleri ve ABD’ deki Fanatik neo- conları beslemekten başka bir şey yaratmaz.
Çünkü onlar stratejik olarak uzun erimli hareket ediyorlar. Baksanıza, söz konusu Kudüs kararı, 1995’'te ABD’de Meclisten geçti. O günden beri her altı ayda bir kararın uygulanması ertelendi. Sabırla, uygun koşulların oluşmasını beklediler. Koşullar oluştu. 
Çünkü Irak ve Suriye Krizi ile Orta Doğu allem kallem oldu. Arap Baharı ile Arap halkları alt üst oldu. Kaddafi yok edildi. Türkiye, Mısır birbirine düşman edildi. İran, uzun süren ambargo ile zorlandı. Tecrit edilmeye çalışıldı. Bugün mezhep gerginliği ile İslam dünyası içinde kaos var. 
Türk, Kürt, Arap, Fars etnik karşıtlığı da bu dini mezhep çatışmaları içinde bir başka bölünme ve çatışma odağı olarak yer alıyor.
Kısacası aşırı Siyonistler ile ABD’nin neo-conları, 1995'ten beri stratejik hesaplarını yaptılar ve Orta Doğu’yu, bu darma duman hal içinde yakalayıp, uygun koşullarda bu adımı attılar.
Buna karşı olanlar ise uzun erimli düşünmek yerine, daldan dala zıplayan serçe gibi davranıyorlar. Dün dost, bugün düşman, yarın yine dost oluyorlar. Dostlukları ve düşmanlıkları “Şıpsevdi” gibi. 
Stratejik düşünmüyorlar. 
Bugün AB, Türkiye, İran, Mısır, Rusya ve Suriye ile Irak bölgesel işbirliğini geliştirir ve buna Yunanistan da dahil edilirse. Bu, İsrail’in varlığını gözetecek bir yaklaşım ile hareket edilebilirse, en başta Filistin halkı olmak üzere Arap ve İsrail halkları içinde de barışçı yan yana yaşama kültürünü gelişir. 
Bu ise, demokratik ve özgür gelişmenin en önemli geçiş köprüsü olur. Buda dar milliyetçi ve dini reflekslerden arınmış ve herkesin bir birine saygı duyacağı bir ortamı ele almakla olur.
Fakat halkların üzerinde kendi iktidarını sürdürmekten başka amacı olamayanların, dini ve milliyetçi duyguları kışkırtmaları oyununu bozacak, demokratik gayrete öncelik vermek gerektiği acıktır.
Bu gelişmeler, Arap ve Müslüman ülkeler başta olmak üzere AB ve diğer güçlerin de bölge ve dünyaya bakışta yeni stratejik düşünme noktalarına ihtiyaç olduğunu göstermiştir.
YORUM EKLE

banner608

banner474