banner564

2. Bölüm: “Secde et, yaklaş!”*

Tefekkürün eşiğinde; müşfik hislerle, menfaatsiz hayatım boyunca yürüdüm. Mahcubum sana karşı Allah’ım tüm emirlerini yerine getiremedim. Günahım boynuma bir hançer gibi saplanmış, mayam eksik; fakat ahlâkını, irfânını, ilmini, sevgini, cemâl ve kemâl nurlarını ve ilâhî sırlarını öğrenmeye, benimsemeye çalışıyorum. Ayrıca, Mevlânâ’nın “Gel her ne isen gel! Yüz tövbeden dönmüş isen de gel, yine gel!” veciz ve derin sözlerinden cesaret alıyorum.
Kalbimde gam ve tasa kalmadı. Sayende kalbimde oldukça ferah var… Her vesîle de seni anıyorum. Her hâl ve tecellîde seni arıyorum. Kendi gölgemde bile seni takip ediyorum. Her yerde ve her şeyde sen! Defterlerim senle dolu, derslerim senle ilgili. Artık yok’um ben, ‘ben’ sözcüğü yok lügatimde, âşkın sıfatına âşık olmuşum… Belâyı bal-şeker, şikâyeti zikirle şükredenlerdenim artık…
Tevâzûu ile vücut memleketinde yokluk ilmini öğrenmişim… Kurur şimdi gecelerim gözyaşı dökmekten, bir ara kütlelerle müşterek, habersiz kaldım senden, kurudu canımın içi çilelerden… İstikametim belli, riya değil, gaflet içinde değilim. Harpte kaybımı ve kazancımı elde ettim ve gönlüm ibretler diyârında hicranını çekti. “Neyin müşterisi ve neyin mağlûbu isek, avucumuza konan da o değil midir?”
Ölümlü varlığım nâmına hamd çiçekleri büyütmüştüm ‘asl’ a ermek için kendime ait tüm tohumlarını nefs toprağıma ekmiştim. Şimdi onlar kalbimde ve zihnimde hayretinle yeşerdi, büyüdü. Kâfîsin sen bana! Ama kavrayıp izah edemem üstümdeki rızânı… Seyredicisin herkesi her şeyi, dilediğim senden duân ve seninle dost olmaktı, canıma can katmaktı ezelden…
Gönül gözlerim, ten gözlerim âmâ gibi görmez olmuştu. Ruh cücesiydim. İmânım zayıftı, bilmediğim şeylerin kara cahiliydim. Sonsuzluğun genişliğinde kaybolmuştum. Fakat yüreğim yandı sonra, âşk ziyâfetini çekeceği karargâhını aradı…
Kâmil insan okunmamış bir kitap gibidir. Senden feyz almış âşikâr, başlı başına kırıntılarınla gönlünü bezemiş; giriftâr; vüs’ati; hududu olmayan bir ummanda;  keşif ve kerametle muvâzenesini bulmuş, kurtuluş durağına ermiştir.
Terakkîyle rızâ vizesini aldım, mecazdan hakikate doğru ilerledim… Felekten yüz gördüm, mahsûlüyle selîm aklın. Beni anlamayanları örterdim kalbin havuzunda, ayıplarımı hayret gemisine bindirir sefere çıkarırdım. Kendimi mükâfatlandırır, nazar ederim sevmek için hiçbir bahanem olmadan. Senin zerrece varlığında bile vahiylerinle yanmışım, yakılmışım. Tarifsiz, ruhuma ruh üflendi, lisânım ve kalbim sustular. Bir olduran var her oldurulanı âhenkle oldurmuş, kabul edilen eşsiz bir irade; işitecektim sonra O’nu…
“Dünyâ bana sol elini uzattı, ben sağ elini de geri çevirdim. Dünyâ harâmını teklif etti, ama ben helâlinden de geçtim. Zîrâ gördüm ki muhtaç olan ben değilim, odur.” HZ. Ali.  Dünya bana ziynetlerini sundu ama ben kabul etmedim, nefsime ağır geldi taşımak bunca dünya malını, kendime küsemedim, yaşadım içimin taşkınlıklarıyla, viran olmadım hiçbir zaman, Yaradan’la meşguldüm. Sabredendim, oruç tutuyordum, kulluk vazifelerimi yerine getiriyordum. Affın hakikatine sığındım perhiz ederek nefsin arzularını ve kendimi kurtuluş ipiyle astım.
-Dünya cehennemi meydan muhârebesi gibidir vesselâm.- Pazarlığımı yaptım, günahlarımın ve sevaplarımın icaplarına bakarak; iç huzurumu dengeledim. ‘Dildeki davaya elde delil gerek’, mesnetsiz her durakta sahte benliklerle insan hakikati iki görür. Bu yüzden, bir görmek için dünya nimetlerinden el etek çekmeliydim. Bûseler kondurarak basîretime, insan şuurumu müsamahakâr kıldım. Bir sığınak arayarak fedakâr gönlüme veya bir hâmî içtiğim kâselerde…   
     Hâlâ şek ve şüphe içindeyiz. Muhteviyâtımız zayıf yahut tam bilinmezliğin içinde, kaderin sürüklediği metâ’larız. ‘Bir’in kutsi tekrarından olmaklığımız; manen geçici varlığımızı devredip, katışıksız sevdamıza, izâfî olarak sığmalı kalbimiz vücut ambarımıza…
Oldurmak; haysiyeti feragat etmeden, çiğnemeden… Bize bırakılan mirasla baştan aşağı meşrebimiz Kur’ân’dır. Meylolur, cezbolur, cefayla mübarek gönül mest olur. -Görmeyeler beni duymayalar beni; kuşatarak, irkilterek, kamçılayarak… Can akrebim sıhhatte gecelermiş… Kalbimin kıblesi hani, şimdi nerdedir?
*Alâk Sûresi/19. Âyet, “vescüd vakterib”

Düşünce İradesi-Deneme
Benim olmadan bir düşünce senin olabilir mi?
Şu değersiz düşünce, şu Eyüp sabrınla dayandığın akli meseleler, gönül işi olmayınca olmuyor. İlk önce ama ilk önce ruhun terbiyesi, ahlâk değerlerinin korunması, benliğin içindeki; içgüdü(insiyak), alışkanlık(itiyat), telkinli hareketler, en önemlisi olan irade kuvvetiyle de serabı su zannetmez insan; o fizyonomi içinde insanın irsiyeti(soya çekim); sefalet şeytanıyla dalga geçer.
Apatik(ilgisiz) bir mizaç gönül çelemez ancak uçarılıkla dolu ümitsiz bir hayat, ne yaşar ne de yaşamaz. Bilgi genişliğim iç kalemdir. Zekâm gayretle elde ettiğim mutluluğun adaletidir. Maddi varlığım ise varoluşumun kaygısıdır. Düşünmek için yaratıldım. Hep düşündüm; “huy canın altında(dır)”, -mıdır?
    “Hele, dini terbiyenin ve Allah sevgisinin huy ve ahlâk üzerindeki paha biçilmez etkisine, tecrübe ve gözlemlerim arttıkça daha kuvvetle inanıyorum. Allah duygusundan ve sevgisinden uzak bir terbiye yalnız fayda ve çıkar düşüncesine dayanır.” Ord. Prof. Dr. Ali Fuad Başgil.
    Yaratılışının mayasında var kendine güvensizliğin. İnanç kaderini terbiye eden, tercihlerini daha kolay almanı sağlayan yaşam sürekliliğinin ön koşullardan biridir. Birey saklı ateşini içinden çıkarıp atmalı, sığınmalı rahmete, ıslanmalı başarının sırrı hakikatle ve iç huzurla dolu nemli-edepli mutluluklarla. “Bir zamanda yalnız bir bölüm, bir konu, bir mesele üzerinde çalış(tım).” –malı  (İmam-ı Gazali).
    Kararlılık, manevî zevklerle bütünleşince insan ne istediğini daha iyi biliyor. Dikkat kesilmek attığın her adımda, yılgınlığa düşmeden, ihmale gelmeden, sınırlarını tecrübe ederek…
Tembellik; esrarengiz bir hayvandır, pireyi daima üzerine çeker ve ömür boyu uyurken seni kaşındırır.
Fikirler vardır hürmetle kabul eder gönlüne koyarsın, fikirler vardır asabiyetle ret eder aklına koyarsın ama en yeni fikirler gönlün ve aklın dengede olduğu çetrefilliğin içinden debdebeyle çıkarılır.   


YALNIZCIK

yalnız ama yalnızcık usul kaldırımda
yürürken yağmur damlaları sürükledi
beni sensiz lâmbaların büyülü ışığına
o ânda ne nem kokusu, ne gölgelerin dansı
sadece, alacığında, sana tutsaklığın kestiği
gülün dalından akıyor şafak vakti al rengi
dikenlerinle kanım, hani o yaralı, alakavi
gözlerinin ateşleridir üzerinde kalbimin
okşadıkça ellerim ellerinde ufalanıyor
sırlı dinletisinde sabah evimizin bahçesinin
esirgeyen öpüşlerinle ıslanmış dudaklarının
ayasından bakınca ala düştü kalbim
direnir göğsüm göğsüne o kadar yakın ki
aramızdaki fark şimdi en kederli düşüncedir
bunların ötesinde vazgeçemem korkularımdan
onlar benim sen de bulduğum kelimelerimdir
aydınlığa kavuşmuş bir kucaklaşma hâli
hayâli, ağır adımlarla bir hüznü sızdıran
nedir anlamı bu belirsizlik ritüelinin
kışkırtır, biçimlendirir, eril benliğimizi
kimlikleştirir gece ikimizi ve esaretimizi.

ETKİNLİKLER:

 

Sergi:

 

1-“Sanat ve Tasarım” Sergisi/ Aydin Aghdashloo’

Etkinlik Başlama Tarihi:

Perşembe, Mayıs 29, 2014 19:30
Etkinlik Bitiş Tarihi:

Perşembe, Mayıs 29, 2014 21:30
Yer:
DAÜ Sanat ve Tasarım Merkezi

 

2-“Abandoned / Terkedilme” Sergisi

Etkinlik Başlama Tarihi:

Pazartesi, Mayıs 26, 2014 12:00

Etkinlik Bitiş Tarihi:

Cuma, Haziran 06, 2014 19:00

Yer: Lefkoşa Goethe Enstitüsü

3-İhap Hulusi Görey’in çalışmaları

26 Mayıs – 04 Haziran 2014 tarihleri arasında 

Yakın Doğu Üniversitesi Hastanesi Sergi Salonu

Söyleşi:

26 Mayıs 2014 Pazartesi,

Konuk:  Ender Merter, 

Yer: Yakın Doğu Üniversitesi Büyük Kütüphane Salon 3′te

Saat: 10.30′da

Konu: “Reklamcılığın dünü, bugünü ve yarını”

Festival:

 

II. Uluslararası "FoneFilmFestival"

Etkinlik Başlama Tarihi:

Perşembe, Mayıs 29, 2014 08:0


Etkinlik Bitiş Tarihi:

Cuma, Mayıs 30, 2014 23:00


Yer: İletişim Fakültesi

 

Yarışma:

 

DAÜ VIII. Kumdan Heykel Festivali ve Yarışması

Etkinlik Başlama Tarihi:

Pazar, Haziran 01, 2014 10:00
Etkinlik Bitiş Tarihi:

Pazar, Haziran 01, 2014 20:00
Yer:
DAÜ Deniz Tesisleri

 



YORUM EKLE

banner608

banner473