banner564

Artık çektiklerimiz yeter

   Lefkoşa’da ‘Mağusa Kapısı’ olarak bilinen bir sınır bölgesi vardır...
   Gençlik Gücü Kulübü de buradadır...
   Kuzey Kıbrıs’ta ‘şişe suyu’ satılmadığı dönemde, Barış Gücü’nün girişimleriyle bu bölgeye, Güney Lefkoşa’dan su borusu çekilmişti...
   Güneyden gelen içilebilir kalitede suyu plastik bidonlara doldurarak evine götürmek isteyen insanlar, saatlerce ‘çeşme kuyruğunda’ beklemek zorunda kalıyordu...
   Günlerce plastik bidon içinde muhafaza edilen suyu tüketmek zorunda kaldığımız günleri çok çabuk unuttuk...
   Bazı insanlar Boğaz bölgesindeki çeşmelerin önünde kuyruklar oluşturur, içme suyunu buradan karşılardı...
   Sonrasında Türkiye’den şişe suları gelmeye başladı...
   KKTC’de çok sayıda su şirketi kuruldu...
   Birçoğu, Güzelyurt’tan pompalanan tuzlu ve içilemez kalitedeki suyu arıtmak suretiyle şişeleyip satıyor...
   Zaman zaman yapılan tahlillerde bu suların ‘bakteri içermediği’ yani ‘temiz’ oldukları yönünde açıklamalar yapılıyor...
   Kuşkusuz sorunumuz sadece ‘bakteri’ değildir...
   Suyun içermesi gereken mineraller insan yaşamında çok önemlidir...
   Bunlarda ‘olması gereken minareller’ var mıdır, yok mudur?..
   Bunu açıklayabilecek bir makam varsa ayakta alkışlanmalıdır...

İnsanlar yıllarca zehirlendi
 
   Şişe sularını bırakalım da kullanım suyuna geçelim...
   Güzelyurt’taki kuyulardan çekilen tuzlanmış ve kirlenmiş suları, Lefkoşa ve Gazimağusa’ya kadar dağıtıyorlar...
   Herhangi bir iyileşmeden geçirilmeden şebekeye verilen bu suların ciddi tehditler içerdiğini bilmeyen yoktur...
   Uzun yıllardan beri Kıbrıs Türk insanı, kuyu suyuna mahkum edildi...
   Çok sayıda insan cilt sorunu yaşadı...
   Çocuklar, gençler, büyükler, yaşlılar bu suları kullanarak yaşamak zorunda kaldı...
   İçilmese de ağızlar, saçlar, başlar, tencereler, tabaklar, sebzeler ve meyveler yıkandı...
   Sağcısının da, solcusunun da çoğu siyasinin ve sendikacının ‘popülizm yaptığı’  bu ülkede insanların yıllardan beri zehirlenmesine hiç kimse ses çıkarmadı...
   Paslanmış tenekeler su deposu olarak kullanıldı...
   Ama popülizm yapanlar bu paslı depolardan akan suları kullanırken herhangi bir rahatsızlık duymadı...
   Belediyeler, kuyulardan çekilen bedava suyu fiyatlandırarak, halktan toplanan paralarla istihdam üstüne istihdam yaptı...
   En fazla 200 kişinin olması gereken belediyede 850 kişi çalıştığı için, maliyet hesaplaması yapılırken, maaşların ödenebileceği rakamları dikkate alıyorlar...
   Sonuçta ne oluyor?..
   Maliyetlerin üzerine 200 kişinin değil, 850 kişinin maaşı biniyor...
   Peki bu düzenin adı ne oluyor?..
   Dünyada benzeri görülmemiş bir çarpıklık, usulsüzlük, yolsuzluk, hilekarlık, iş bilmezlik, çıkarcılık, menfaatçılık yok mudur bu işin içinde?..

Kahramanlar nerede saklandı?
 
  Ne var ki; siyasiler, sendikalar ve etkili sivil toplum örgütleri, devletin ve insanların soyulması, kazıklanması, hastalanması karşısında hiç tepki vermediler...
   Onların görevi sadece ve sadece ‘düzeltme yönüne gidilince’ başlıyor...
   Hep birden ayağa kalkıp “durun, sizi deviririz” diyorlar...
   Ve etkili de oluyorlar...
   Maaşıma dokunma...
   Telefon daireme dokunma...
   Elektrik Kurumu’na dokunma...
   Hellimime dokunma...
   Fazla mesaileri kaldırma...
   Tam güne geçme...
   Türkiye’den su, elektrik, hattta para isteme...
   İyi güzel de, Türkiye’nin seni  dinleyerek para göndermemesi halinde, çocuğun da anan da, baban da aç kalacak değil mi?..
   Bunu bilmiyor musun?..
   Elbette biliyorlar...
   Türkiye’nin; Kıbrıs meselesine ‘ana-yavru’ ilişkisi çervevesinde bakması ve  ‘dünya baskılarını da dikkate alması’ nedeniyle, para akışını hiçbir zaman durdurmayacağını biliyorlar...
  O nedenle de ikide bir “ne seni, ne paranı” demekten geri kalmıyorlar...
  Kuşkusuz; ikide bir Türkiye’ye saldıranlar, toplumun ezici bir çoğunluğunu temsil etmiyor...
   Halk onlarla birlikte değildir...
   Halkın çok büyük bir kısmı, bu adada Türkiye’siz bir yaşamın olamayacağını biliyor...
   Türkiye’nin Anamur’dan gönderdiği içme suyunu kullanmak istemeyenlerin, tüm insanların o eski yıllarda olduğu gibi yeniden ‘tek çeşme önünde sıraya dizileceğini’ de biliyor...
   Öyleyse; birilerinin artık bir cesaret gösterip, bu bozuk düzene el atması gerekiyor...
   Öncelik, hayat kaynağımız sudur...
   Sonrasında düşük fiyatla elektrik istiyoruz...
   Bunca yıl çektiklerimize artık “yeter” diyoruz... 
YORUM EKLE

banner471

banner474