banner564

DR. FAZIL KÜÇÜK’Ü ANARKEN

 

 

 

 

DR. FAZIL KÜÇÜK’Ü ANARKEN

 

Dr. Fazıl KÜÇÜK, Kıbrıs Türkünün İngiliz idaresi altında yaşadığı günlerde, Atatürk inkılaplarının kabulü ve Kıbrıs Türk toplumuna yön vermesinde varlığını ortaya koymuştu. Örnek bir lider olarak mücadelesine devam ederken çeşitli şekillerde engellenmiş, önüne sürülen rüşvet şeklindeki büyük teklifleri reddederken, hiçbir şeyin Kıbrıs Türkünün özgürlüğünden daha önemli olmadığını vurgulamıştı.

14 Mart 1906’da bir çiftçi ailesinin çocuğu olarak dünyaya gelen Dr. KÜÇÜK daha öğrencilik yıllarında gazetelere yazdığı yazılarla Kıbrıs’taki İngiliz sömürge yönetimine karşı çıkmıştı.

1937’de İsviçre’nin vatandaşlık teklifini reddederek Kıbrıs’a döndükten sonra halkın sorunlarıyla ilgilenmeye ve doktorluğa başlamıştı. Köylülerin büyük bir çoğunlukla Lefkoşa’ya geldiği Cuma günleri parasız muayeneye başlamış ve fakirlere ilaçlarını da parasız vermişti. 1937’de başlattığı bu sistemi 1958’e kadar 21 yıl süreyle devam ettirmişti. Kliniği dertlerini anlatacak bir makam bulamayanların başvurduğu bir baba ocağı haline gelirken Dr. KÜÇÜK mücadelenin lideri olmuştu.

14 Mart 1942 de çıkarmaya başladığı HALKIN SESİ gazetesi, birinci sayısında şöyle diyordu: “Artık SÖZ yaşamıyor. Memleket dilsizdir. Biz Türk cemaatı, dünyanın bu karışık ve karanlık günlerinde etrafımızda olup bitenlerden habersiz, boşluk içindeyiz. İşte bu büyük noksanlığı düşünerek huzurunuza çıkıyorum. Memleket bize, kendisine borçlu olduğumuz vazifeleri ödememizi emrediyor. HALKIN SESİ Türkün kendine has, şerefli ve gururlu sedası olacaktır.

Yayın hayatının 9’ncu ayında gazete üç ay süreyle İngiliz Sömürge Yönetimi tarafından kapatılmıştı. Tekrar basıma başlandığı zaman da kâğıt verilmediğinden helvacı kâğıtları üzerine baskı yapmak zorunda kalınmıştı.

Gazetede, evkaf, müftülük ve okullar gibi kurumların Türk halkının temsilcileri tarafından yönetilmesi ve çağdaş Türk aile mahkemelerinin kurulması için bir kampanya başlatmıştı. ENOSİS’i önlemek için mücadele de yine gazetede ortaya konulmuştu.

Kıbrıs Türklerinin birlik ve beraberlik içinde haklarını elde edeceği inancı gazetede vurgulanırken; “Bize verilmeyen haklarımızın geri alınmasına hep beraber elbirliği, kafa birliğiyle atılalım. Bilmeliyiz ki haklar verilmez; ancak büyük gayret, çalışma ve yorulmak bilmez bir mücadele ile elde edilebilir.” diyordu.

Mücadeleyi daha etkin bir şekilde sürdürmek maksadıyla 23 Nisan 1944’te “KIBRIS MİLLİ TÜRK HALK PARTİSİ” kurulmuştu. 8 EYLÜL ve 23 EKİM 1949’da bütün kurumların iştiraki ile toplantılar yapılmış, “KATAK” ile “KIBRIS MİLLİ TÜRK HALK PARTİSİ” birleşerek yeni bir parti kurulması kararlaştırılmıştı. 6 KASIM 1949’da kurulan Dr. Fazıl KÜÇÜK’ün liderliğindeki “KIBRIS MİLLİ TÜRK BİRLİĞİ PARTİSİ”, mitinglerle Kıbrıs Türkünün sesini dünyaya duyurmuştu. 1957’de partinin adı “KIBRIS TÜRKTÜR” partisi olarak değiştirilmişti.

Kıbrıs Türk halkının EVKAF, MÜFTÜLÜK, AİLE KANUNU, MAARİF, ŞERRİYE MAHKEMELERİ sorunlarının çözümü için verilen mücadelede muvaffak olunmuştu.  Dr. KÜÇÜK mücadelemiz için şöyle diyordu: “Mücadele başlarken cemaat değil aşiret idik. Aşiretlikten cemaat statüsünü kazandıktan sonradır ki bize kıymet vermeye başladılar.”

Dr. KÜÇÜK’ün Atatürk’e bağlılığını ve Kıbrıs Türk halkına olan güvenini 7 Ocak 1963’te Anıtkabir özel defterine yazdığı tarihi yazıda şöyle demektedir:

“Aziz Atamız,

120.000 Kıbrıs Türkü, yarattığın ölümsüz eserlerin Anavatan hudutları içindeki 30 milyon kardeşi ile daimi bekçileridir. Hür bir milletin hür çocukları olarak ebediyete kadar yaşamak azmindeyiz. Mücadeleden yılmayacak ve korkmayacağız. Çünkü muhtaç olduğumuz kuvvet damarlarımızdaki asil kanda mevcuttur. Yolumuz yolunuzdur. Yabancı ideolojiler aramıza girememiş ve giremeyecektir. Eserlerine Kıbrıs Türkü hiç bir zaman hıyanet etmeyecek, Anavatan’ın izinden ayrılmayacaktır.

Hürriyetin ne olduğunu her milletten evvel öğrenen büyük Türk milleti ve onun parçaları her zaman ve her yerde kanını ve canını seve seve bayrağı ve hürriyeti için verecektir. Huzurunuzda huşu ile eğilir, 120.000 Türkün bağlılığını iletirken, aldığımız yeni iman, taze kuvvetle mücadelemize devam edecek ve Kıbrıs Türkünü şerefli bir cemaat olarak yaşatacağız. Müsterih uyu, izindeyiz, eserlerinin bekçisiyiz.”

Rumlarla eşit haklara sahip olunması için çalışmış ve Kıbrıs Cumhuriyeti’nin kuruluşuyla bunu gerçekleştirmişti. Cumhurbaşkanı Muavini olduktan sonra da anlaşmalarla sağlanan hakların savunucusu olarak Kıbrıs Cumhuriyeti’ni yıkma girişimleri karşısında “Rumların kafasında ENOSİS çivisi çakılıdır” diyerek Türkiye’yi uyarmıştı.

18 Şubat 1973’te Cumhurbaşkanı Muavinliği görevini Rauf Raif Denktaş’a bırakırken “Dava toplum davasıdır. Her türlü çıkarın üstünde tutulmalı ve toplum parçalanmamalıdır.” demişti.

15 Ocak 1984’de  “Tanrı Kıbrıs Türkünün yardımcısı olsun, onu korusun” diyerek hayata gözlerini yummuştu.

Bugünlerde Dr. KÜÇÜK’ün ve Rauf Denktaş’ın birbirine çok yakın olan ölüm yıldönümlerinde yapılan anma törenlerindeki eşitsizlik beni rahatsız etmektedir. Denktaş için gündüz ve gece anma etkinlikleri düzenlenirken “Kıbrıs Türkünün Özgürlük Mücadelesi Lideri” denilen Dr. KÜÇÜK için sanki de iş olsun dercesine bir etkinlik düzenlenmektedir! Buna karşılık ne toplumdan, ne Dr. KÜÇÜK ailesinden, ne onun adını kullanan kurumlardan ne de herhangi bir medya kurumundan herhangi bir tepkinin gelmemesi de oldukça düşündürücüdür!

1931’de atıldığım bu mücadelede, halkımın benden beklediği görevleri en dürüst bir biçimde yerine getirmenin huzuru içindeyim” diyerek gözlerini kapayan Dr. KÜÇÜK, gönlümüzde yaşayacak, mücadelesi bizlere örnek olacaktır.

Ruhu şad olsun.

 

 

YORUM EKLE

banner608

banner474