banner564

Erdoğan, iki devlet ve gaz 

ABD’den dönüş yolunda, Cumhurbaşkanı Sayın Recep Tayyip Erdoğan’ın verdiği cevap, basınımızda yer aldı. Ancak aynı gün Diyalog Gazetesi’nde ve Kıbrıs Türk basınında, “Kıbrıs Cumhuriyeti” Enerji Bakanı Sayın George Papanastasiou’nun açıklaması yayınlandı. Sayın Bakan, Pegasus ve Glaucus ya-taklarında 8-9 trilyon kübik ayak gaz keşfini açıkladı. Ayrıca, Kronos yatağında ticarileşme noktasına ulaşan 3 trilyon kübik ayak gaz olduğunu ve Afrodit yatağında da keşfedilen gazın da 4 trilyon kübik ayak olduğunu ifade etti. Üstelik aynı Enerji Bakanı, geçen haftalarda Mısır Petrol Bakanı ile Sayın Hris-todulidis’in önünde, Afrodit yatağından çıkan gazın, Mısır’daki tesislerde işlenip, 2027 yılında Avru-pa’ya ihracı için antlaşma yaptı. İsrail ile Mısır da aynı tesislerden kendi gazının sıvılaştırılması ve Avru-pa’ya ihracı için antlaşma yapmıştı. Güneyin ortakları da Total, ENI, Exxon Mobil, Katar Petroleum’dur. ABD, İtalya, Katar ile dostluk, Fransa ile diyalog içinde iken bunlara ses çıkartamazsınız. 
Çözümsüzlük şartlarında Sayın Ersin Tatar’ın, BM temelli müzakereleri reddetmesini, Güneyin bağnaz-ları ve İsrail’in Netanyahu liderliği değerlendirdi. Unutulmaması gereken nokta; iki devletli tezin, fede-ral çözümün yerini almasını ilk önce gündeme getirenin, Crans Montana Zirvesini fiilen çökerten, eski Kıbrıs Rum Lideri Sayın Anastasiadis olduğu gerçeğidir. Böylece federal çözümle birlikte,  Kıbrıs Türk Toplumunun siyasi eşitliğinden kurtulmayı amaçladı. Çünkü ona bu konuda cesareti, İsrail’in eli kanlı Başbakanı Netanyahu verdi. Neden?  Çünkü Federasyon olursa, Kıbrıs’ın güneyindeki denizlerdeki hidrokarbonun geleceği ile ilgili Kıbrıs Türk Toplumu da siyasi eşitlik temelinde söz sahibi ve etkin ola-cak. Ayrıca 1960 Antlaşması ile adanın toprak bütünlüğünün ve iki toplumlu siyasi yapısının Garantö-rü olan Türkiye’ye de bu, Doğu Akdeniz’de kıyıdaş ülke olmanın ötesinde, uluslararası hukukla da şekil-lenen bir başka etkinlik verecek. Yani Kıbrıs Türk Toplumunu ve Türkiye’yi Doğu Akdeniz’deki enerji kaynakları ve yolları ile ilgili dışlayamayacak. Bu nedenle federal çözüme dönük en büyük karşıtlık, İsrail’in Netanyahu liderliğinde var. Nitekim soykırımcı Netanyahu hükümetine, güneydeki Hristoduli-dis yönetimi askeri üs verdi. Eğer federal çözüm olsa ve Kıbrıs Türk Toplumu adanın egemenliğinin siyasi eşit ortağı olmuş olsaydı, bu karar alınamazdı. İşte federal çözüme Netanyahu bunun için karşı-dır. Bu gelişmeler olurken, Türkiye Cumhurbaşkanı Sayın Erdoğan’ın daha evvel Katar dönüşü, Türki-ye’nin uluslararası hukuktan kaynaklanan Garantörlük Hakkını vurgulayarak, Kıbrıs Türk Toplumunun ve Türkiye’nin, adanın etrafında bulunan denizlerdeki haklarını korumaktan söz eden demecinden farklı; ABD dönüşü uçakta verdiği demeçte Garantörlüğün dayandığı 1960 Uluslararası Antlaşması’nın temeli olan Türkiye’nin adanın toprak bütünlüğünün Garantörü olunduğu gerçeğini es geçerek, iki ayrı devletten söz etti.  Bu tez; Rum Enerji Bakanının anlattığı, adanın güney denizlerinde keşfedilen hidro-karbon gazları ile ilgili olarak Kıbrıs Türk Toplumunun ve Türkiye’nin uluslararası hukukla da belirgin olan haklarından vazgeçmesi demektir. Üstelik bu iki ayrı devlet tezi, Türkiye’nin Ege’den sonra Yuna-nistan ile Doğu Akdeniz’de de sınır komşusu olması demektir. Şimdiden üsler ve askeri antlaşmaları ile İsrail’le de Güney Kıbrıs üzerinden komşu olma halinin derinleşmesi demektir. Bu iki ayrı devlet tezi, 1960’la elde edilenlerin yok olması demektir. Hele bunun seçim malzemesi yapılması çok yanlıştır. İki devlet tezine sarılmak ve 1960 Garanti Antlaşması’ndan söz etmek, su ve ateşi birleştirmek gibidir. Çok yanlıştır.

YORUM EKLE

banner471

banner473