Eksikliklerim nedir?, neler değildir, sormak mı lazım, karakterime yapıştırdıkları uydurma davranışlar, birçoğu hakikatin dışında, kendi başına sürgüt yaşayan; bir sebebe bağlayamadığım, tükenmişliğim adına sarf ettiğim bu politika nedir?, ne değildir, elbette idarak edemediğim bana rahatsızlık veren rabıtasız fikirler cehennemi... İtibar etmediğim bir sürü saçmalık, tercih etmediğim alışkanlıklar,yaşıyorum kelimesi kelimesine bu nasıl bir özgürlük, kendi tutsak ettiklerimi içimden atamıyorum, bu sağlıksız yaşanan, tecrübesizlikle, ibret olsun diye takdim edildim bir insan vücudu olarak, saygısızca işlendim, dikişlendim, hiç de haketmezken, tartışmasız, yazık ki anormal hisler her zaman takipte... Kanaatsiz doldurdum bu bedeni en zararlı duygularla, Allah yardımcım olsun, sözüm söz olsun, Allah’ın sözü, sözsüz bırakmasın bizi...
Her şeyi dinin bir parçası gibi gösterenler yok mu?, yok değiller, karanlık odalarda, nasıl kendimize acı çektirip; kendimizi sokaklara bırakıyorsak, çile çekmenin adeti de, olmadığımız yerde tüm sıkıntıları unutmak mı?, nasıl unutulur, eğer yaşam yapıtaşımız olmamışsa, kurabilir miydik, sensizlik çok kötü, kötü... Kendimi emanet ehline vermeli beni bir güzel inancın doruğunda, bilginin ışığında yaşatsın!
Öğüt alıyor musunuz? İndirilene mi yalnız uyuyorsunuz? Allah’tan başkasının peşine düşmeyiniz... Sabırlı ve meşakatli bir yol olan aklın yolu ve inancın yolunda birlikte ulaşamayacağınız yer yoktur, ne yersiz yerler gördük gidince yer oldu. Her başlangıç sonlu bir mutluluk olmayabilir, ama, elinizdekiler zaten nefes aldığınız sürece sizi yaşatan ümittir; ümitsiz, sessiz kalmayın; susarsa içiniz, dışınız ya da tam tersi yalnızca Allah’ın kitabı yolunuza aydınlık olsun!
POETİKA 16-18
- Şiirin dili yapay bir olasılıktır, yapay olmayı tahakküm eder, bu onun öyle olduğunun ispatı değildir. Şiir kendi iradesi ile hareket eder. Ancak o kendi kendine müdehale edendir. Şiirin kendi sınırında durabilmesi münkün mü?, veyahut bir sınırı ve bir sınır değeri var mıdır?; şiir öteyi, öteleneni, ve görünmeyeni görünür kılandır, çokca flulaştırdıkça aydınlatan, fakat netlik kazandırmayan ve kazandırmakta istemeyendir; her zaman kaybettikçe -bulan,-bulandırandır. Bir okuyucunun, şiirin onu götürdüğü yalnızlığa şairle birlikte götürmesi, okuyucunun okuduğu şiirin duygusuyla başbaşa bırakması, şiirin sınırsız olduğunu gösterir çünkü, şiirin enerjisini okuyucu düşün-bedenine hapseder böylece onunla yaşayan bu olgu-düşünler okuyanın DNA’larına kodlanır ve diğer bir yaratım ve süreçteki etkileşimlerle bu etken bir tepki olarak bir diğer etkene ulaşır böylece etken-etki-tepki diye sürüp gider.
- Görüş değişikliği deyiş değişikliğine ozanı bağlar. Şiirin gerçekliği ise hiçbir zaman kendi kılığında değildir. Ekonomide de <<La loi de Gresham>> derler, yani, Greşam Kanunu: ‘kötü para iyi parayı kovar’ demek. Fakat, şiirde kötü şiir ancak kötü şiirleri kovabilir. Demek istediğim doğru her zaman doğru veya ters orantılı değildir. Şiir her zaman başka bir yüzüyle, bir başka bakış açısına, bizi her defasında bir başka diyara götürebilendir. Bu yer hiç gitmediğimiz bir yerde olabilir. “Güzel yalan’ın çoğudur” diyor Haşim, güzel yalan olur mu hiç acaba? Duymak istediğimiz bizce doğru olan yalanlar bizim ideallerimizse güzel olur. Bu teoriye göre; şiir bizce olmak istediği gibi olamayacaksa olmaz bir yerde olmasada olmaz, olsada olmaz bir doğruda olamaz. “Olmaz olmaz deme olmaz olmaz”. -Denge samimiyet eşittir özle biçim-, -büyük şiir ozanın uyanık yaşadığı düştür, -büyük şiire ise büyük yaşantılarla varılabilir-; Anlam ozanın içindedir (El mâ’na fi-batnış şair):-0 merkezinden= 1 içersine varoluşsal duyuş ve estetik yaşantıyı tellim dök, şiirin estetik yapısını ve şiir olma zorunluluğunu da 2’ye boca et, şiir: “dil içinde dil yaratmaktır”zatén(Valéry)-+,+’dır, şiirsel gerçeklik=nesnel ve öznel gerçeklik=soyut’a çekim-tinin evrensel özgüllük kavramı=*varlığın düşünmesi=şiirsel düşünme’dir zatén, kalben...
- -Şiir bir ‘Musikalisch’ dir-
tem orkestrasyonu’dur, sentaks’dır
ünlü ve ünsüzlerin bağı’dır,
doku’dur, ton’dur, aliterasyon’dur,
kişiselleştirme’dir,
içselleştirme’dir,
pitoresk’dir,
tabiat’dır, fonetik düzen’dir,
melankoli’dir,
ölüm ve nâle!’dir..
“Hem-pâ vü hem-âvâze vü hem-manzara, hem-ser”(Tevfik Fikret).
Tenhâda gezerler ‘p’ler ve ‘r’ler.
Sevişirler insanca Antropomorfiz’ler.
-seçme sıfat-, -somut imaj fizyolojisi-
arşetip’ler;
sathî ben ve sırlı ben’le,
“Kârbân-ı pâh-ı tecridiz, hatar havfın çekip
Gâh mecnun gâh ben devrile nevbet bekleriz.”(Fuzulî).
ölende öldürende bu fennî suret’ler.
‘Persona’ gibi rolünün arkasına gizlenen insan-maske’ler.
Onlardır ki;
“hazzı mutlaklaştıranlar gerçek aşkı tanımazlar.”(Mehmet Kaplan).
küçük Eros’unu etrafa dağıtan piç ağrıları kalbimizde..
eskide ‘baş kesmek’ siyasetti!
parallel correspondance in between transandans and ownself to knew I first and then seeker of the true in existentialism. Fakat, “Hakikat sekiz köşelidir.”(Sezai Karakoç). Karanlığa çıkan masumiyet derinleştikçe ahlâkın sınırları kendi günceli içinde geçmişten bir kirli ten bırakır kan çıbanı gözlerde ve hürriyet masal olur kalbin tecrübelerinde...“Bu gözümden bakan nedir?”(Yunus Emre), insana bakan objet’ler insanı nasıl görür, görünen nedir, görünür nedir, o kimdir, kimedir, kiminiçindir, kimse midir, değil midir...
kendimizle iç içe olmak bize daima onu hissettirecektir.
Özne-Yükle(m), fiile geçiyor...
gönül prangasından kurtuldu
sevebilir artık bir çiçeği
korkmadan koruyarak erkekliğini
artık çığlıklar atabilir
ezilmişliğini yok sayarak
daha çok sevmek için
daha az düşünerek...
malum bu yolda zafer
çekti bayraklarını, gül dikenlerini
gözleri süngüm, geçirdi kalbini
fısıltısı dudaklarımdaki
ya o sempatik gülüşler
içimi titretir hayâli,
öpüşlerindeki...
eğer yaşadığım kader değilse
nedir bu sabırsız atışlar kalbimdeki
ve duygular cehennemi, eşkiyadır kalbi,
sürgün etti kalbini kalbime -tek kelime
‘âşk’ mı bu!, yoksa daha ötesi
görmediğimde onu içimde
delicesine bir özlem ve çehresi
tutmak ister ellerim ellerini
sıcaklığını hissetmek ister yürekte
her yerde, sancılı, onun imgelemi...