Kıbrıs güzel bir adadır…
Afrodit’in aşk adası olarak anılır…
Nüfusun çoğunluğunu oluşturan Rumlar 51 yıldan beri adanın güneyinde, Türkler ise kuzeyinde yaşıyor…
Son 22 yılda karşılıklı geçişler nedeniyle Rumlar kuzeye geçebiliyor, mülklerini görebiliyor…
Türkler de güneydeki mülklerini görebiliyor…
Üzücü bir durum olsa da bunun baş sorumlusu elbette 1963’te başlattıkları kanlı saldırılar, sonrasında Yunan Cuntasıdır…
Faşist Yunan Cuntası 15 Temmuz 1974’te adada darbe yapmasaydı; Türkiye 20 Temmuz’da askeri müdahalede bulunmazdı…
Öyleyse; adanın kuzey ve güneyinde yaşayan iki toplum öncelikle sorunun nedenlerini doğru teşhis etmeli, ondan sonra da ‘adil bir paylaşım’ sürecine girilmelidir…
Mümkün olanlar evlerine dönebilmeli, olmayanlar da tazmin edilmelidir…
Doğru olan budur…
Bunun dışında ortaya konan iddialarla bir 51 yıl daha harcayamayız…
Mülkiyet başta olmak üzere tüm sorunların çözüm yeri müzakere masasıdır…
Mülk sahipleri mutlaka bir şekilde tazmin edilmelidir…
Hiç kimse “aldık, bitti” diyemez…
Rumlar bu soruya yanıt vermeli
Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın, 20 Temmuz törenlerinde yaptığı konuşmayı Kıbrıslı Rumlar hep ters açıdan değil, bir de ‘uyarıcı mesaj’ olarak değerlendirmelidir…
Erdoğan ‘İki bölgeli iki toplumlu federasyonu’ destekleyen ve bu konuda bir adım önde siyasetini izleyen bir liderdir…
Ama bu çözüm şekli başarılamadı…
O yüzden şimdi farklı bir çözüm modeli öneriliyor…
Türk tarafının kötü niyetli olduğunu savunmak doğru değildir…
Kıbrıslı Türkler; geçmişte yaşananları bir kenara bırakıp, Kıbrıslı Rumlarla ‘iyi ilişki içerisinde’ yaşamaktan yanadır…
Annan Planı’nda bu dürüstlüğünü kanıtlamış durumdadır…
Önemli olan Kıbrıslı Rumlarda çoğunluğun nasıl bir gelecek istediğidir…
Kıbrıslı Türkleri azınlık olarak görme alışkanlığını bir kenara bırakabilecekler mi?..
Elam’ın ‘Kıbrıs Yunandır’ diyerek, olası bir çılgınlığa yönelmesini önleyebilecekler mi?..
Bu konularda Rum siyasilerinden tatmin edici bir söz duyamıyoruz…
Garantilerin kaldırılmasını şart koşarken, Kıbrıslı Türklere nasıl bir güvence sunulacağını söylemiyorlar…
İşte mülkiyet kadar, hatta ondan da fazla önemli olan sorun budur…
Kıbrıslı Rumlar; güzel ülkemizi Kıbrıslı Türklerle paylaşmayı kabul ettikleri takdirde, geçmişin acılarını silmek ve yeni bir sayfa açmak mümkündür…
Kıbrıslı Türkler açısından öncelik can ve mal güvenliğidir…
Müzakerelerin yeniden başlaması halinde, taraflar daha açık konuşmalı ve gelecekle ilgili güvencelerin ne olacağını ortaya koymalıdır…
Güvenlik sorununun yaşandığı bir coğrafyada insanlar yeni maceralara sürüklenemez…
Hem Suçlu güçlü KKTC yetkilileri Malını ölçmeye gelen yaşlı Rumlar’ı casuslukla suçlayıp Tutuklamakla bizlere ne kazandırdı ki ? Malını Satmak için TMK’nuna başvuran Rumlar’a halen Parasını vermeyen KKTCyi yönetenler Rum Mülklerini Sattıkları ve kazıkladıkları İngilizler Londralı Türkler ve diğerleri gibi bir zamanlar KKTCye döviz yağdıran Rumlar’ı da yitireceğimiz kesindir ! Gerçekçi olalım bu Çağda Kimin Malını Koçanlayıp Kime Satıyoruz ? Bu Suçtan kurtulmak için TMKnunu niye çalıştırmak istemiyoruz acaba ! Yıllar önce Şerefiye vergisi ile KKTCdeki yüzde seksenbeş Rum Mallarını şayet Türkleştirmeye başlamış olsaydık bugünkü Uluslararası Tutuklamaları yaşamayacaktık !
“ Öfkeyle Kalkan Zararla Oturur diye bir atasözümüz vardır !
Başkasının Malını yağmalayıp Koçanlayıp Satan da Alan da Suçlu olduğunu Dünyada bizden başka bilmeyen mi var yani ! Bizlere Rum Mallarına Koçan çıkarmayın ve Satmayın diyen Hukukçularımız yanlışlar mı acaba ! İşlediğimiz Suçtan kurtulmak icin kaçacak delik aramayıp acilen TMKnunu çalıştırmalıyız aksi halde Çemberin daraldığı KKTC icin Uluslararası Tutuklamalar artmaya devam edecektir !