Rum lideri Nikos Anastasiadis, Hükümet Sözcüsü aracılığıyla mesaj yayınladı:
“Türk işgalini şiddetle kınıyor ve tüm işgal kuvvetlerinin adadan çekilmesini istiyoruz...”
Anastasiadis, 15 Temmuz 1974’te faşist Yunan Cuntası tarafından gerçekleştiren darbe sonrasında Türk askeri müdahalesinin şart olduğunu bilmiyor mu?..
Elbette biliyor...
Ancak, kendi siyasetleri açısından bu harekâtın kınanması gerektiği için, üzerine düşen sorumluluğu yerine getiriyor...
Barış Harekâtı’nın ilk aşamasında olduğu gibi, ikinci aşamasında Güney Kıbrıs’ta, Türkiye’yi protesto eylemleri düzenlendi...
Papazlar kilisede ayinler okudu...
Tüm Rum siyasi partileri, harekâtı kınayan açıklamalar yaptı...
Peki bizde?..
Ne Cumhurbaşkanı, ne Başbakan, ne de parti başkanları...
Hiç kimseden açıklama gelmedi...
Bundan 41 yıl öncesinde olanları bir anda unutuverdiler...
Bugünkü koltuklarda Türk askeri harekâtı ve şehitler sayesinde oturduklarını da unuttular...
Engelsiz siyaset, çok sesli demokrasi, serbest ticaret ve turizm, çifte arabalar, yüzme havuzlu villalarda yaşam...
Yirmi bine yakın kamu görevlisi...
Bir o kadar emekli...
Sosyal yardım alanlarla birlikte her ay yaklaşık 70 bin insana ödeme yapılması...
Bunların hangi şartlarda sağlandığını ve bugünlere nasıl gelindiğini zaten hatırlamıyorlar...
Neden?..
Avrupa Birliği içinde daha lüks bir hayat bulacakları hayalinde yüzdükleri için...
Ve bu hayal içinde en büyük değerlerimizi dahi unutabilecek bir noktaya geldiler...
Bari bir Fatiha okusaydınız
Çözüm sarhoşluğu içinde yüzdükleri şu günlerde, Atlılar, Muratağa, Sandallar ve Taşkent şehitliğindeki anma törenlerinde ‘protokol düzeyini’ oldukça aşağılara çektiler...
Öyle ya; Lefkoşa’dan, Taşkent’e 20 dakikalık mesafeye gitmek onları yoruyor...
Seçim zamanlarında oy avcılığı için Karpaz’a, Yeşilırmak’a giderken yorulmuyorlar...
Ama yılda bir kez şehitleri anma onları yoruyor!..
Ne kadar üzücü bir durum...
O şehitlerin üzerine basarak siyaset yaptıklarını ne çabuk unuttular...
Düşmanlık tohumları yaymak veya şöven hareketlerde bulunmak için değil...
Ama nereden, nereye geldiğimizi hatırlamak için...
Bugün hayatta olmamızı sağlayan şehitlerimize saygımızı göstermek için...
Onların hayatta kalan yakınlarını kucaklamak için...
Dünya kamuoyuna, Türkiye’nin neden burada olduğunu göstermek için...
Gidilmez miydi Atlılar’a, Sandallar’a, Muratağa’ya?..
Gidilmez miydi Taşkent’e...
Bir köy düşünün ki; tüm erkekleri evlerinden toplanarak otobüslerle uzaklara götürülüyor...
Ve bir daha bu insanlardan haber alınamıyor...
Kurşuna dizilen 88 insanımız yatıyor o şehitlikte...
Yazıklar olsun bizlere...
Rumlar, daha bir hafta önce 2 tane ‘şehitlerini’ andılar...
Isaak ve Solomu için anma töreni düzenlediler...
Yüzlerce motosikletli genci sınırlara gönderdiler...
Mezarları başında düzenlenen törenlere hükümeti temsilen 2 de bakan katıldı...
Isaak ve Solomu için yaptılar bunu...
Bizim sadece Taşkent’te 89 tane şehidimiz var...
Fakat hiç kimse gidemedi oraya...
Atlılar, Muratağa ve Sandallar’daki anma törenlerinde bir bakan ve UBP’den 3 milletvekili vardı...
Taşkent’te hiç kimseler...
O insanların öfkesini, siyasilere yönelik tepkilerini anlatabilmemiz için kelimeler yetmiyor...
En çok da hastanede yatmakta olan Sultan Nine’nin söyledikleri içimizi sızlattı...
Eşini, 4 çocuğunu ve kardeşini kaybeden bu insanın devletten beklediği bir madalya yok...
Ama ufacık bir ilgiyi esirgemelerini ve şehitleri anmaya gitmemelerini yadırgıyor...
Siyasilerin dışında yadırganması gereken bir başka kurum daha var...
Din İşleri Dairemiz...
Rumlar, kayıplar için sabahlara kadar kiliselerde dini ayin düzenleyip, çan sesleriyle dünyaya mesaj verirken...
Bizim tarafta şehitlerimiz için Fatiha okuyacak bir tane din adamımız yok mu?..
‘Bu davanın kaybedildiğini’ söyleyenleri haklı çıkaracak acı gerçeklerle yüzleşmeye başladık...
Gerçekten yazıklar olsun...
adamların yüzlerine tükürsen yağmur çiseledi zannedecekler