banner564

Mülkiyet hakkına saygı duymak

  Denktaş-Makarios, Denktaş-Kiprianu, Denktaş-Vasiliu, Denktaş-Klerides, Talat-Papadopulos, Talat-Hristofyas, Eroğlu-Hristofyas, Eroğlu-Anastasiadis arasında sayısız görüşme yapıldı...
  Bunların tümünde Türk tarafının değişmez tezleri vardı...
  Neydi bu tezler?..
  1-Bulunacak çözümde garantörlük sisteminin devam etmesi...
  2-Siyasi eşitlik...
  3-İki kurucu devlete dayalı iki bölgeli, iki toplumlu federasyon...
  4-Verilecek toprak tavizi dışındaki mülklerde önceliğin ‘takas ve tazminat’ olması...
  Önce garantörlükten başlayalım...
  Rumlar, son zamanlarda bunun gereksiz olduğunu söylüyorlar...
  Hatta en fanatikleri “Çağdışı garantilere gerek yok” diyor...
  Neden?..
  Garantilerin dışlanması halinde, şu anda bulunacak çözüm ne olursa olsun; ileriki yıllarda onu değiştirmekte zorlanmasınlar diye...
  Azınlıkta olan ‘garantörsüz’ bir toplum, önüne konulacak her türlü ‘yasal’ ve ‘anayasal’ değişikliğe “evet” demek zorunda kalsın diye...
  Çaresizlik ve mecburiyet ne kadar kötü birşeydir bilir misiniz?..
  Basit bir örnek ile bunu açalım...
  Şu an oturduğunuz gerçek Türk koçanlı evinizin değeri 200 bin Sterlin’dir...
  Bir yıl sonra evinizin önünde iki kez bomba patlatıldığı zaman, siz bu mülkü 20 bin liraya satıp, kaçmayı kabul edersiniz...


Yaşanmış olaylar
  Bazıları, bu örnek karşısında ‘hayal görmekten’ söz edebilir...
  Ne var ki; bu örnek yaşanmış olaylardan çıkarılan bir dersin gerçek sonucudur...
  Lefkoşa’nın Tahtakale bölgesinden göç edenlere sorunuz...
  O mahallede Türkler de vardı, Rumlar da...
  Türk’ün kapı komşusu Andreas EOKA-B’nin bölge sorumlusu çıkmaz mı?..
  Hergün yüzünü gördüğü komşusunu sırf Türk olduğu için nasıl yok edeceklerinin toplantılarını yapıyordu...
  Türklerin bölgeyi terk etmesi için, gece yarısında baskınlar düzenlenirdi...
  Zavallı Hüseyin Bey, karısını, kayın validesini ve çocuklarını ‘daha salim bir yere’ kaçırmak için ne yapmalıydı?..
  Elbette ilk düşünce, mülkü satıp, kaçmak...
  Satmazsanız, nereye gideceksiniz?..
  Mal sahibi iken kiracı durumuna düştüğünüzde, kira bedelini nasıl ödeyeceksiniz?..
  Öyleyse sat ve kurtul!..
  Hüseyin Bey, bugünkü değeri bir milyon Euro olan evini sadece 800 Kıbrıs Lirası’na satıp kaçmak zorunda kaldı...
  Ahmet Bey, Hasan Bey, Ayşe Hanım da öyle...
  Üstelik o dönemlerde ‘uluslararası anlaşmalardan kaynaklanan’ bir garantörlük vardı...
  Ne var ki; Türkiye o hakkını kullanıp, adaya müdahale edebilecek durumda değildi...
  Askeri açıdan eksikleri vardı...
  Şartlar olgunlaşmamıştı...
  Türkiye’deki siyasi iktidarlar buna cesaret edemiyordu...
  Ama 15 Temmuz’da faşist Cunta darbesinin gerçekleşmesi nedeniyle, Türkiye 20 Temmuz 1974’te askeri müdahaleye mecbur kaldı...
  Garantörlük hakkını bu şekilde kullandı...
  Şimdi Rum tarafı bunun çağdışı olduğunu söylüyor ve ortadan kaldırılmasını şart koşuyor...
  Bizim taraf ise; Kıbrıs Türk halkının garantörlük olmadan rahat edemeyeceğini söylemek ve bunun mücadelesini vermek yerine son 41 yılda ilk defa “Garantilerin tabu olmadığını” açıklıyor...
  Böylece Komünist AKEL bile cesaretlenerek “Hiç kimse bizden garantileri içeren bir çözüm için oy istemesin” diyor...
  
Tam bir masgaraliki
  Türkçe ile Rumca’da bazı uyumlu sözler vardır...
  Biz domates diyoruz, onlar da domada...
  Patatese, badada...
  Masgarlık kelimesinin Rumcası da ‘masgaraliki’dir...
  Şu anda izledikleri siyasete daha güzel bir isim bulamıyorum...
  Rumların taleplerini de, Türk tarafındaki Sözcünün söylediklerini de ‘masgariliki’ sözüyle değerlendirmek yanlış olmaz...
  Kıbrıs Türk halkı son 41 yılda Türkiye’nin etkin ve fiili garantörlüğü sayesinde rahat ve huzur içinde uyurken, sırf çözüm olsun diye bundan feragat edecek!!!
  Olur mu öyle şey...
  Yine mülkiyet konusunda tarafların ‘Mülkiyet Hakkına Saygı Duyulması’ üzerinde anlaştıkları belirtiliyor...
  Yanlış mı?..
  İlk bakışta çok doğru bir düşünce...
  Yerinde bir uzlaşı...
  Ama bu uzlaşıda, Kıbrıslı Türklerin ‘patlayan bombalar yüzünden’ çerez parasına satmak zorunda kaldıkları mülkler yoktur...
  Yine bu uzlaşıda, güneyden kaçıp, kuzeye yerleşmek zorunda kalan Kıbrıslı Türklerin, Rum mülkleri için harcadıkları paralar var mıdır, bilinmiyor...
  Güneyde bıraktıkları malların ‘Yasal Kıbrıs Cumhuriyeti Hükümeti’ tarafından istimlak edilmesi nedeniyle kaybedilen milyonları kim tazmin edecek?..


Gitti, gider
  Mülkiyet konusunda ‘eşit sayıda Türk, Rum ve bir yabancıdan’ oluşacak bir komitenin kurulacağı bildiriliyor...
  Yabancı AB’den mi olacak?..
  AB’nin göndereceği bir uzmanın, halen Türkün kullandığı Rum mülkü için nasıl bir karar vereceğini tahmin etmek zor mudur?..
  Elbette değil...
  “Bu mülkün gerçek sahibi kimse mülk onundur” dediği anda komitenin eşitliği bozulacak mı?..
  Bozulacak...
  Sonra ne olacak?..
  Yannagi’nin evinde oturan Mustafa kapı dışarı...
  Peki Mustafa’nın o mülk için ödediği parayı kim verecek?..
  “Git sana kim garanti verdiyse paranı ondan iste” diyecekler...
  Ne güzel bir yaklaşım...
  Rum mülküne kimler garanti vermişti?..
  Gelmiş, geçmiş tüm Cumhurbaşkanları, başbakanlar ve bakanlar...
  Herkes Derviş Eroğlu’nun, ya da Mehmet Ali Talat’ın kapısına dayandığı vakit, onlar bu kadar mülkün tazminatını hangi kaynaktan ödeyecek?..
  Ankara, Brüksel, Brunei?..
  Bir başka önemli soruya geçelim...
  Dikmen’de Hristofyas’ın evinde oturan Mustafa Efendi’nin güneyde 20 dönümlük tarlası var...
  ‘Yasal Kıbrıs Cumhuriyeti Hükümeti’ orasını 1974 koşullarına göre istimlak edip, bankaya 800 Kıbrıs Lirası yatırmış...
  Mustafa Efendi, Dfikmen’deki evi ‘yasal sahibi Hristofyas’a iade ettikten sonra, bankadaki 800 Kıbrıs Lirası ile kendine başka bir ev alabilecek mi?..
  İmkansız!..
  Sadece hava alabilir!..
  Peki Mustafa nerede, nasıl yaşayacak?...
  Ona ne söyleyeceklerini düşünmeye başlayalım...
  “Eeeee ne yapalım bre Mustafa... Biz malımıza dönmek için 41 sene bekledik, şimdi de sen bekle...”
  Ama Mustafa’nın elinde mal kalmadı...
  ‘Yasal devlet’ onu 800 liraya istimlak etti...
  Mustafa’nın, o devleti dava etmesi gerekecek...
  Önce iç hukuk!..
  O da sürer 2 yıl...
  Sonra Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi...
  Beş yıl da öyle...
  Mustafa o süre zarfında hayatta kalabilir mi?..


İntihar girişimi
  Mülkiyet sorunu, garantiler kadar önemli ve hayati bir sorundur...
  Demokrasilerde, hiç kimsenin mülküne zorla el konulamaz...
  Ama burası birçok savaş gördü...
  Bizleri 1963 ile 1974 yılları arasında köylerimizden kovdular...
  Bombalar ve kurşunlarla mülklerimizi kullanılamaz hale getirdiler...
  Yok pahasına elimizden aldılar...
  1974 sonrasında oluşan şartlar nedeniyle herkes güneydeki evini bırakıp kuzeye geçmek zorunda kaldı...
  Mecburen Rum mülklerini kullandı...
  Güneydeki Türk mülklerinin ‘yasal devletin emriyle’ yok pahasına istimlak edildiğini gören Türk yönetimleri de ‘tapu’ olayını gündeme getirdi...
  Ondan sonra bazı Rum mülkleri 5-10 kez el değiştirdi...
  Uluslararası kurallar gereğince, şu anda mülkte oturan kim ise o sorumlu tutuluyor...
  Evin gerçek sahibi kapısına dayandığı zaman çıkmak zorunda kalacak...
  Peki o’nun ödediği paraları kim iade edecek?..
  Satışı yapan kişi mi?..
  Arada bul...
  Devlet mi?..
  Hangi para ile...
  AB mi?..
  Çok karmaşık günler bizleri bekliyor...
  Bunca yıl “sarılın malınıza, kimse size dokunamaz” dediler...
  Satın alınan mülkün devlet garantisinde olduğunu söylediler...
  Şimdi o devleti yönetenler, mülk sahibine öncelik verecek bir uygulamanın içine çekiliyor...
  Ne demeli?..
  Tanrı bizi korusun!!!
YORUM EKLE

banner608

banner473