banner564

Sırrı Süreyya Önder

Sayın Sırrı Süreyya Önder yaşama gözlerini yumdu. Onun sanata, siyasi alanında toplum ve insan yaşamına kattığı değerleri bilmeyen yoktur. Yaşam boyu, güzel değerleri toplum ve insan yaşamına katarken çok çile çekti. Sosyalist bir insan olarak demokrasinin, barışın tavizsiz savunucusu oldu. Önyargılara karşı mücadele ederken, hiçbir zaman kendi değerleri temelinde bir önyargının da esiri olmadı. En iyiye ulaşmak idealine dair inancını korurken, mümkün olabilen iyiye ulaşmayı ötelemedi. Bu nedenle farklılıklara sırtını dönmedi. Aksine, demokrasi, barış, sosyal adalet ve hukuk düzeni için farklılıklarla ortak payda aramaktan hiç geri durmadı. Saygı gördü. Çünkü farklılıklara hep saygılı oldu. Adıyaman’da gerçekleşen deprem sonrası, bir TV programında kendisi de bir deprem mağduru iken, orada yaşamlarını yitiren Şampiyon Meleklerimiz ile ilgili olarak ifade ettiği şu sözleri hiç unutamam. “Yüreklerimiz kayıplarımızla ilgili yanıyor ama o Kıbrıslı çocukların yaşamlarını yitirmeleri yüreklerimizi daha da yakıyor” dedi. Kendi acısı içinde bunu ifade etmesi, onun yüce gönüllüğünün göstergesi idi. 
Yıllarca hapis yattı. Olmadık işkence çekti. 12 Eylül Faşist darbesinin en acı günlerini yaşadı. Ama yılmadı. Daha sonra o sanatçı kişiliği ile çektiği sinema eserleri ile yalnız acıları yansıtmayı değil, insani değerlerin gelişip serpilmesini öne aldı. Bir Türkmen olarak, halkların kardeşliğine duyduğu içten bağlılığı ile Kürt Siyasi hareketiyle birlikte, Türk - Kürt kardeşliğini, Türkiye’nin siyasal ve demokratik birliğini, demokratik hukuk devleti temelinde sağlamlaştırmak için tüm gayreti gösterdi. Dönemin AKP hükümeti ile önyargılardan uzak, Kürt sorunun çözümü umudu ile ortak çaba göstermekten kaçınmadı. Üstelik o çabanın acı sonuçları ile yüz yüze gelinmesine ve kendisi ve yoldaşları, hapislere girse dahi, bu çabadan geri durmadı. Hainlikle suçlandı. Ancak hapisten çıktıktan sonra, bu güzel çabanın bir kurbanın partisi olmasına karşın, aynı değerlere bağlı olan DEM ile yeniden TBMM üyesi oldu. Üstelik de TBMM Başkanvekili oldu. Zaten bu Türkiye siyasetinin bir kaderidir. 
Başbakanlar dahi, hep hainlik suçlanmalarından, hatta hapislerden sonra yine Başbakan hatta Cumhurbaşkanı da oldular. Eğer Rahmetli Adnan Menderes ve arkadaşları idam edilmeseydi, bir dönem sonra yine Başbakan olabilirdi. Çünkü Rahmetli olan Sayın Bülent Ecevit, Sayın Süleyman Demirel, Sayın Necmettin Erbakan, şimdi hala göreve devam eden Sayın Recep Tayyip Erdoğan ve niceleri hep suçlanmayı bir yere bırakın; organize lanetlenme kampanyalarından, siyasi yasaklardan ve hapisliklerden sonra yine Türkiye halkının iradesi ile göreve geldiler. Sayın Sırrı Süreyya Önder de Türkiye’nin o siyasi kaderini yaşadı. Sayın Selahattin Demirtaş ile Sayın Ekrem İmamoğlu ve arkadaşları hala bunu yaşıyor.
Bütün bunlara karşın Sayın Süreyya Önder, ismine “Terörsüz Türkiye” denen ve Kürt Sorunun, Türkiye’nin demokratikleşme çabası ile çözümünü hedefleyen yeni sürecin katılımcısı olmaktan da geri durmadı. Üstelik çektiği acıların faturasını ileri sürmeden, ama bundan çıkan derslerin ışığında, yine Kürt Sorunun çözümüne dair bu sürece katılmaktan da geri durmadı.  Çünkü mümkün olabilen iyiye ulaşmanın, ideal olana uzaklığına değil; ona yakınlaşmanın değerine duyduğu inançla, elini taşın altına koymaktan geri durmadı. 
Yaşama gözlerini yumması ile MHP Genel Başkanı Sayın Devlet Bahçeli’nin;  “Terörsüz Türkiye Sırrı Süreyya Önder’e manevi bir armağan olacak” sözleri, barışa dönük ortak paydaya toplum indinde yaptığı, büyük katkının göstergesidir. Bunlar, gece gündüz, Kuzey Kıbrıs’ta barış isteyenleri hainlikle suçlayanlara ve farklı olana; solcu, sağcı olsun, düşman dili ile saldıranlara belki ders olur.
Sırrı Süreyya Önder yüreklerimizde yaşamaya devam edecek. 

YORUM EKLE

banner471

banner474