banner564

Sosyolojik “Öz” ve her alanda diplomasi gereği

Tufan Erhürman’ın cumhurbaşkanı seçilmesi ile Kıbrıs Türkü ve 1974 sonrası adaya gelen ve yerleşen vatandaşlarımız; ne kadar güçlü bir “sosyolojik öz” yapı oluşturduğunu gösterdi.

Son on yılda Kuzey Kıbrıs’ın demografik yapısı değişti. Doğrudur; ancak yukarıda bahsettiğim “öz” çok sağlam. Bu “özü” değiştirmeye çalışmak çok zor.

1571 sonrası adaya gelenler; Konya-Karaman Türkleri, Yörükler, Müslüman halk, Sufi inancına bağlı olan Mevlevi ve Bektaşi kültürü… Öz neyi içerir? Samimiyet, ahlak, dürüstlük, ideoloji, mukavemet, direnç ve haksızlığa karşı mert duruş. Bu duruş kaç asırdır hiç değişmedi.

Şimdi bu öz ne istiyor? Onu doğru okumak gerek. Kıbrıs Türkü’nün 60 yılı aşan uluslararası seviyede ekonomik, siyasi ve kültürel tecridinin son bulması, dünya ile kucaklaşması ve Türkiye’nin etkin ve fiili garantisi ile yepyeni bir sayfa açılması… 1963’ten beri Ada’nın tek sahibiymiş gibi hareket eden Rumlar, 1974 barış harekâtı sonrası mağdur edebiyatı ile bütün dünyanın gözüne bir sis perdesi çekti. Bunda da çok başarılı oldular.

Dünyanın kabul ettiği Kıbrıs Cumhuriyeti’nin tek hakimi olarak Rumlar, özellikle Avrupa Birliği kabulü sonrası birçok ekonomik ve siyasi anlaşmalar ile adanın tek sahibiymiş gibi hareket ettiler. Biz de çok ses çıkarmadık.

2003 Annan Planı dönemi siyasetine dönülür mü?

Bu eksene dönülmesi kuvvetle muhtemel. Siyasette dün dündür, bugün bugündür. Hatırlayalım; Türkiye, siyasi eksen değişikliği yaparak Adanın kuzeyinde yaşayan Türklerin dünya ile kucaklaşmasını desteklemişti.

Annan Planı

Annan Planı çerçevesinde kurulacak olan yeni bir Kıbrıs sayfasının açılması için büyük destek verilmişti. Böylelikle Ankara üzerinde yıllardır oluşturulan baskı azalacak, toprak tavizleri yeni haritalar olacak, tazminatlar konusunda bir rahatlama sağlanacak ve hepsinden önemlisi Kıbrıs’ta Türkler dünya ile kucaklaşacaktı.

Peki sonunda ne oldu? İki kurucu halkın (state-devlet) “evet” diyeceği bir yapıyı destekleyen Kıbrıslı Türkler %65 oranında plana “evet” derken, plana “hayır” diyen Rumlar hem Avrupa Birliği’ne girdi hem de Ankara’nın desteklediği siyaseti kurnazca yine taca attı.

Crans Montana

2017 Crans Montana’da Rumlar ve Yunanistan tekrar siyasi anlaşma masasından kaçarak ne yazık ki yine ödüllendirilen taraf oldu. Türkiye, Rumlardan hiçbir şey olmaz dedi. Hatta o dönem Cumhurbaşkanı Mustafa Akıncı bile “Kıbrıs Türkü’nün tek yolu Türkiye’dir” demişti. En sonunda Avrupa Birliği ile Rumlar yollarına devam ettiler ve önümüzdeki Ocak ayında AB’nin dümenine Kıbrıs Cumhuriyeti adına Rumlar geçecek.

İsviçre sonrasına dönecek olursak; bizleri bu süreçte Türkiye’nin desteklediği cumhurbaşkanlığı liderliği ile Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’ni tanıtma yoluna giderken, Rumlar ile uluslararası zeminde çok temas etmemeye çalıştık. AB yetkililerini umursamadık, toplantı isteklerini geri bile çevirdik.

Aslında bu kaçış, Kıbrıs Türk tarafının “özünün” faydasına olmadı ve iradesinin istediği bir şey değildi. Anavatan Türkiye’nin milli mücadele davasının sözde Kıbrıs’ta mümtaz savunucusu hüviyetine bürünenler türedi. Bunu yaparken de alengirli işlerin peşinden gittiler. Burada siyasi ve ekonomik çürüme ve çöküntü hızlandı. Eğitim, sağlık, turizm başta olmak üzere birçok endüstri yara aldı. Kıbrıs sosyolojisi içerisinde birçok ahlaki ve siyasi etik değer erozyona uğradı.

Yeni siyasi zemin değişime müsait

Bu siyaset, cumhurbaşkanlığı seçimleri ile büyük zarar gördü. Anavatan Türkiye, Tufan Başkan ile birlikte uyum içerisinde kurulacak olan bütünleşik ve kucaklayıcı siyaset, Kıbrıs Türkü’nün hayrına olacaktır. Biz çözüm isteyen taraf olarak masaya dönelim; haklılığımızı dünyaya doğru kelimeler ile anlatalım.

Bunu bugünün koşullarında Tufan Başkan’dan daha iyi yapacak birisi adada yok. Rumların çözüm bulmak konusunda isteksiz olduklarını da dünyaya anlatalım ve ispat edelim. Çünkü “öz” bunu istiyor.

YORUM EKLE

banner608

banner473