Savaşlar, doğal olarak bazı üzücü olayları da beraberinde getirir...
Dolayısıyla bu yönde adım atarken, yaratılacak acıların, gün gele başka acılara yol açacağını da hesaplamak gerekiyor...
Rumlar; henüz 3 yaşındaki devleti silah zoruyla yıkarken ve bizlere büyük acılar yaşatırken, bir gün çok daha büyük acıları kendilerinin yaşayacağını hiç düşünmediler...
“Türkiye gelemez” düşüncesinden hareketle, Kıbrıslı Türklere yönelik saldırıları tam 11 yıl devam ettirdiler...
Bunu inkar eden Rum siyaseti, en azından Birleşmiş Milletler ve garantör ülkelerden İngiltere, hatta ABD tarafından pek ciddiye alınmıyor...
Saldırılar olmasaydı, Barış Gücü askerleri 1964 yılında adaya gönderilmezdi...
Rum siyasileri, kilise ve onların desteklediği terör örgütü EOKA, ne yazık ki; Barış Gücü askerlerinin adada bulunduğu bir dönemde Kıbrıslı Türklere yönelik silahlı saldırıları devam ettirdi...
Çok sayıda insanımız katledildi...
Binlerce insanımız evinden, köyünden ve kentinden göç etmek zorunda kaldı...
Ekonomik açıdan zayıf düşen on binlerce insanımız başka ülkelerde yaşamaya başladı...
Türkiye o dönemde ekonomik ve askeri açıdan şimdiki kadar güçlü bir ülke değildi...
Buna karşın, Kıbrıslı Türklere yiyecek ve para yardımlarını hiç aksatmadı...
Cumhurbaşkanı Mustafa Akıncı’nın dünkü törenler sırasında söylediği gibi; Yunan Cuntası tarafından 15 Temmuz 1974’te darbe yapılmasaydı, 20 Temmuz harekâtı da gerçekleşmeyecekti...
Bu tarihi gerçeği tüm Kıbrıslıların ve Kıbrıs sorunuyla yakından ilgilenen herkesin bilmesi gerekiyor...
Peki bunu başarabildik mi?..
Kesinlikle hayır...
Yıl sonuna kadar çözüm yapmak istediğini söyleyen Rum lideri Anastasiadis, 15 Temmuz’u tarih kitaplarından da çıkardı...
Böylece Rum gençlerine, Kıbrıs felaketinin 20 Temmuz 1974’te ‘Türk istilası ile’ başladığı yönündeki sahte siyaset daha da ileri götürüldü...
Bu duygularla yetişen Rum gençleri EOKA’nın yerini alan ELAM’a sempati duymaya, yani terör hareketini desteklemeye başladı...
Askeri ve ekonomik açıdan sırtını Türkiye’ye dayayan Kıbrıs Türk siyasileri ise; adadaki gerçekleri dünya kamuoyuna anlatma becerisini gösteremedi...
Etkili bir tanıtım kampanyası yürütülmedi...
Rotsas çılgın mı?
Rum tarafı ise, bugüne kadar Türkiye’nin ekonomik ve askeri açıdan zayıflamasını bekledi...
PKK terörünün etkisiyle, içte sıkışacak Türkiye’nin, gün gele Kıbrıs’ı terk edeceği veya burada zayıf düşerek esir alınacağı hesap edildi...
DİSİ eski milletvekili Hristos Rotsas’ın “Türkiye’deki darbe gecesi kuzeye saldırmalı ve Girne sahillerine kadar gitmeliydik” demesi, psikolojik bir hastalıktan kaynaklanmıyor...
Tam tersi 42 yılın beklentisini ve hayallerini dile getirdi...
İçimizde bazı kesimler bu düşünceyi tartışmaya bile karşı çıkabilir...
Ne var ki; KKTC yönetiminin ve Ankara’nın uyanmasını gerektiren çok önemli siyasi ve askeri hazırlıklar vardır...
Yunanistan Dışişleri Bakanı Nikos Kocas’ın, yeni bir güvenlik dosyası hazırlayıp, bunu Rum liderine ilettiği belirtiliyor...
Ayrıca yarın Atina’da önemli bir toplantı yapılıyor...
Toplantının gündeminde Türkiye’deki darbe ve gelinen aşamada yapılması gerekenler vardır...
Rum tarafı ve Yunanistan’ın katılımıyla gerçekleşecek bu toplantı sonrasında Mısır ve İsrail’in de dahil olacağı ek toplantılar planlanıyor...
Tüm bu gelişmeler, siyaset farklılıkları olsa bile tüm Kıbrıslı Türklerin uyanık olmasını, ayrıca ek önlemleri gündeme getirmesi gerektiriyor...
KKTC yönetiminin tarihi bir sorumlulukla karşı karşıya bulunduğunu vurgulamak görevimizdir...
Güven Yaratıcı Önlemler
Kıbrıslı Türklerin tek güvencesi olan Türkiye’nin, bir an önce normal düzene dönmesini arzuluyoruz...
Güçlü bir Türkiye’ye her zamankinden daha fazla ihtiyacımız vardır...
Çünkü; Kıbrıs’ta kalıcı bir çözümün kısa sürede sağlanabileceği konusunda endişeliyiz...
Nitekim; Cumhurbaşkanı Mustafa Akıncı dünkü konuşmasında, Güven Yaratıcı Önlemlerin dahi hayata geçirilemediğini tekrarlamak zorunda kaldı...
Kıbrıs’ın her iki tarafında cep telefonları ile konuşabilmek için Rum tarafının ‘yasal engele’ takıldığını söyledi...
Kıbrıs Türk tarafı tüm engelleri aşarken, Rum tarafının böylesi bir konuda dahi ‘yasal engellerden’ söz ederek yan çizmesi dikkat çekicidir...
Aynı şekilde elektrik şebekelerinin birleştirilmesi konusunda Türk tarafı gerekli adımları atarken, Rumlar bunu da engelledi...
Kısaca; toplumlar arasında güven artırıcı hiçbir şey yapılmadı...
Öyleyse aylar içinde çözüm nasıl olacak?..
Veya olursa bizlere ne getirecek, neleri götürecek?..
Hesabımızı doğru yapmalı ve adımlarımızı ona göre atmalıyız...