banner564

Yol arkadaşı Markus ve anlatamadıklarım

Dik duruşa, görece gelişmiş bir beyne, soyut düşünme yeteneğine, konuşma (dil kullanma) kabiliyetine sahip olan canlı türü insandır. İnsanın akıl yürütebilen tek canlı olması onda merak duygusu uyandırmaktadır. Bu nedenle insan, gelişmiş teknoloji üreterek uzaya uydu gönderiyor, veri topluyor, yaşanabilir başka gezegenler arıyor ve kolonileşme hesapları yapıyor. Soluduğumuz havayı kirletirken, küresel ısınma nedeniyle buzullar erirken, hayat bulduğumuz toprağı verimsizleştirirken, kısacası yaşadığımız dünyayı yaşanamayacak hale getirirken başka gezegenlerde hayat aramak niye?
Dün Serdarlı Köyünden, Lefkoşa’ya doğru giderken, yolda başparmağı ile batı yönünü gösteren bir gezgini arabam almak için durdum. Malum bulunduğumuz coğrafyanın toplu taşıt sistemi zayıf, hem yol boyunca sohbet ederiz düşüncesi ile durup nereye gideceğini sordum. Türkçe “Lefkoşa” dedi. Aldım arabama ve yol boyunca sohbet ettik. Sohbetin konusu giriş paragrafında da belirttiğim konuydu. İnsanlık yaşadığı doğal ortam ile barışık yaşamıyor, yaşadığı coğrafyanın kıymetini bilmiyor!
Yol arkadaşı olarak arabama aldığım kişi Alman bir gezgindi. Adı Markus olan bu kırklı yaşlardaki arkadaş tam bir doğa adamı ve inanılmaz samimi biriydi. Kamp kurmaya bayılıyor; ağaçları, hayvanları, insanları ve doğal olan her şeyi seviyor. Her yıl üç hafta boyunca, dünyayı gezmek ve tanımak için seyahat ettiğini söyledi. Afrika’nın tamamını ve Antarktika’yı gezdiğini anlattı. Perma kültür ile ilgileniyor.
Perma kültür yaşamın, doğal ekosistemlerdeki çeşitliliğe, istikrara ve tarımsal verimliliğe yönelik ekosistemlere uygun olarak sürdürülmesine yönelik çalışmalardır. Perma kültür bir felsefe aslında. Bu felsefeye göre su ve toprak kullanımı, tek yıllık bitkilerle çok yıllık bitkiler, hayvanlar, mikroorganizma ve insan ihtiyaçlarının birlikte bağlantılı olarak iç içe geçtiği üretken topluluklar bütünüdür. Kısaca ekolojik sistem içinde bir ürünün çıkışı (atığı), başka bir elemanın girişi (kaynağı) olarak görülmektedir. 
Markus’un Amazon sitesinde satışta olan konu ile ilgili iki de kitabı var. Ayrıca Almanya’da perma kültür faaliyetlerini gerçekleştirdiği kendine ait bir de arazisi var. Kıbrıs hakkındaki düşüncelerini sorduğumda, seyahatinin ilk iki hafta içerisindeki gözlemlerini aktardı bana. Aslında bildiğimiz şeyleri söyledi. Kıbrıs’ın doğasının güzelliğinden fakat bu güzelliği koruyamadığımızdan bahsetti. Boğaz piknik alanındaki çöplerden bahsetti ve anlatırken içinin cız ettiğini hissettim. Neden doğayı, güzellikleri koruyamadığımızı o da bana sordu. Ne diyebilirdim ki, herşeyin politikayla ilintili olduğunu, doğayla barışık sürdürülebilir eğitim ve master planlarına ihtiyacımız olduğunu söyledim. 
Markus arkadaşın perma kültür faaliyetlerini anlatırken, ana unsurlardan birinin su olduğunu konuştuk. Konu su olunca benimde içim cız etti. Ona bizlerin yarı kurak bir coğrafyada yaşadığımızı ve bizimde su sıkıntısı yaşadığımızı anlatmadım. En büyük su kaynağımız yeraltı suları olduğunu ama bilinçsiz kullanım ve kaygısız bir su idaresi nedeniyle sularımızın yetersiz olduğunu da anlatamadım. Dahası su sıkıntısının aşılması için Türkiye’den deniz altından borularla adaya su geldiğini fakat gelen suyun, her saat 8 bin metreküpünün denize geri akıtıldığını hiç anlatmadım, anlatamadım. Dünya kullanılabilir tatlı su için türlü zahmetlere katlanırken, bizler büyük bir proje çalışması sonucunda ayağımıza kadar gelen suyu denize geri veriyoruz.
Yolculuk sonrası kendisini Lefkoşa’da, Girne Kapısına bıraktım. Akşamüstü ise facebook sayfasında Lefkoşa Surlar içinin resimlerini, artı ve eksileriyle kendi sayfasına koyduğunu gördüm. Sana iyi yolculuklar Markus…
Herkese güzel bir hafta dileklerimle, iyi pazarlar.
YORUM EKLE

banner471

banner474