banner564

Maraş Sorunu (2)

Evkafın  Maraşla ilgili görüşleri tutarlı mı? 
Evkaf Maraşın Osmanlı döneminde vakıf malı olduğunu iddia etmektedir. Bu iddia doğrudur. Doğru olduğunu anlamak için belgelere bir göz atmak yeterlidir. Zaten Maraşın Osmanlı döneminde Vakıf malı olduğunu inkar eden de yoktur. 
 Maraştaki Vakıf arazilerinin İngiliz döneminde Ahkamul Evkafa yani  Evkaf yasalarına aykırı olarak özel kişilere devredildiği de kesindir. Ancak bir sorun var . İngiliz Koloni Yönetimi yasa yaparak bu devirleri gerçekleştirdi. ( 12/ 1907 Sayılı Yasa ). İncelendiği zaman açıkça görülür ki ortada bir hile yoktur. Aksine yasa büyük bir titizlikle uygulanmış ve tüm gerçekler tapu kayıtlarına yazılmıştır.
Öyle anlaşılıyor ki İngiliz döneminin ilk yıllarında  bir çok malın tapu kayıtları yoktu. Bu nedenle bir malı 10 yıl ihtilafsız ve kendi malı gibi kullanan kişilere tapuya başvurarak tasarruflarında tuttukları  malı  isimlerine kaydetme hakkı tanındı.  Hangi tür malların bu şekilde elde edilebileceği de yasada açıkça belirtildi. Bu mallar arasında vakıf arazileri “arazi mevkufe” de vardır.
Şimdi yıllar sonra deniyor ki Maraştaki vakıf araziler “ arazi mevkufe” türünde değildi. Bu nedenle devirler yasaya aykırı yapılmıştır ve Maraştaki  Rum tapuları geçersizdir. 
Bu argüman doğru bile olsa  dünyamızın tarafsız ve ciddi hukukçuları tarafından kabul edilmez.  Çünkü öne sürülen iddia yasanın hatalı uygulandığı iddiasıdır. Böyle bir itirazın yasa uygulanırken  yapılması gerekirdi. Bu tür  itirazların işlem yapılırken veya hiç değilse  makul bir süre içinde yapılması şarttır. Daha geç yapılan itirazlar dikkate alınmaz. 
 Kaldı ki yasaya göre mallar kullananlar tarafından  ihtilafsız kendi malları gibi  kullanıldığı için kayıt yapılabilmiştir.  Gününde  itiraz yapılmış olsa bu devirler zaten yapılmayacaktı.

AİHM ( Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi) nin Maraşla ilgili verdiği kararlar adil mi?
KKTC Cumhuriyet Meclisi Türk Yönetimi kontrolünde malı bulunan Rumların taleplerini karşılamak için TMK ( Taşınmaz Mal Komisyonu) yasası diye isimlendirebileceğimiz bir yasa yapmıştır. 67/2005 ve 13/2008  sayılı bu yasalar  AİHM nin baskısı altında, AİHM kararlarını uygulama amacıyla yapılmıştı. 
AİHM nin Kıbrıs’la ilgili kararlarını incelediğimiz zaman, AİHM nin bu kararları Türkiye’nin Barış Harekatını yapmaması gerektiği, bunun bir haksız fiil olduğu görüşüne dayanarak verdiği  anlaşılmaktadır. Bu nedenle AİHM, Barış Harekatı nedeniyle mağdur olan Rumları Türkiye’nin tazmin etmesine karar vermiştir. Halbuki hepimizin bildiği gibi Türkiye Barış Harekatıyla Kıbrıs’a Barış getirmiştir. 1974 den beri Kıbrısta insan ölmemesinin  nedeni Barış Harekatıdır.  Dolayısıyla Türkiyenin cezalandırılması değil ödüllendirilmesi gerekirdi. 
Bir tarafta Rum propagandası  ile  hukuk mücadelesinin  olağanüstü başarısı,  diğer tarafta Türk tarafının bu alanlardaki  pasifliği bu anormal sonucun ortaya çıkmasına neden olmuştur.  Bu nedenle Uluslararası Mahkemelerde  Türkiye ile Kıbrıs Türk Halkı   şikayetçi olması gerekirken borçlu veya sanık konumuna konmuştur. Türkiye tazminat ödemeye mahkum edilirken KKTC tapuları da geçersiz kabul edilerek Türk halkının geleceği tehlikeye atılmıştır. 
AİHMnin Rum propagandası etkisi altında kaldığı  ve Kıbrıs gerçeklerine uymayan kararlar verdiği açıktır. AİHM nin baskısı ile yapılan ve AİHMn in görüşlerini yansıtan TMK ile ilgili yasalar da soruna  adil çözüm getirmemiştir.  Bu yasaların bir gün  çıkmaza girecekleri belliydi. Nitekim uygulamada tıkanma olmuş ve Türkiye “ Niye bu kadar tazminat ödüyorum” diye kendi kendine sormak zorunda kalmıştır. KKTC tapusu olan insanlar da “Niye bu Komisyon benim haberim olmadan benim tapulu malımı tartışarak karar veriyor” diye sormaktadır. 
Bu tablo karşısında bu yasalarda değişiklik yapma gereği ortaya çıkmıştır. Ancak böyle bir değişiklik yapılırken yeni düzenlemenin sorun çözücü ve adil olması gerektiğini ve Kuzeydeki Rum mallarıyla birlikte  Maraş sorununu da çözmesi  gerektiğini  düşünmek zorundayız. 
Bu aşamadan sonra AİHM in yetkisini tartışmak çok zor veya imkansızdır. Yanlış görüşlerden hareket etse ve soruna kapsamlı bir çözüm getirmese bile AİHM görüşlerinde ısrar edecektir. Çünkü  hiç bir Mahkeme  görüşlerini değiştirerek çelişkiye düşmek istemez. 
Bu koşullarda yasada değişiklik yaparken dikkatli olmak ve AİHM in ret edemeyeceği formüllerle ortaya çıkmak gerekir. Bu formüller AİHM ilkelerine ters düşmeden yasaya işlerlik kazandıran formüller olmalıdır.  
 
Mülkiyet sorununun bireysel olarak çözülmesi mümkün mü?
KKTC de mülkiyet  sorunu 1985 Anayasası ile çözülmeye başlanmıştı. Bu tarihte terk edilen Rum malları devletleştirilmiş ve  Eşdeğer  Mal Yasasında değişiklik yapılarak KKTC vatandaşlarına koçan verilmeye başlanmıştır.  O tarihten sonra  KKTC de yeni bir mülkiyet düzeni  oluşmuştur. 
Dünyanın hiçbir yerinde bu kadar uzun sürede oluşmuş  mülkiyet düzeni  daha sonra tartışmaya açılmamıştır. Hiçbir halkın ülke yasalarına uygun olarak 30 yılı aşkın süredir  sahip olduğu koçanlar  geçersiz kabul edilmemiştir. Bunun istenmesi ülkede  çatışma çıkarma ve  kaos yaratmayı istemekle aynı şeydir.   Bu isteğin insan haklarını ihlâl ettiği öne sürülebilir.
1985 Anayasası ve  Türk tarafının yapıp uyguladığı Eşdeğer Mal Yasası, Kıbrıs’ta mülkiyet sorununun bireysel değil global mal takası ile  çözüleceği varsayımına dayanarak yapılmıştı. 
Dünyada  toplu göç olan yerlerde mülkiyet sorunu genellikle KKTC de yapıldığı gibi global mal takası ile  çözülmüştür. Kurtuluş Savaşından sonra  Türkiye ile Yunanistan arasında yapılmış Nüfus ve Mal Mübadele  anlaşması da bu ilkeye dayanıyordu . 
Bu nedenle KKTC nin de  sorunu aynı şekilde çözmek istemesinde bir hata yoktu. Rum Yönetiminin de benzer yasaları Rum kesiminde yapması  ve iki tarafın tazminat konusunda global bir anlaşma ile bu çözümü  tamamlamaları  gerekiyordu. Maalesef  Rum Yönetiminin aşırı milliyetçi karakteri bu doğru yolun izlenmesini engellemiş ve sorunun  kanayan bir yara haline gelmesine neden olmuştur.  
AİHM in bir taraftan  Türkiye’nin Barış Harekatını haksız olarak yaptığı görüşünü benimsemesi, diğer taraftan KKTC  tapularını yok sayması nedeniyle adil kararlar verememiştir. TMK Yasası  da  sorunu çözecek bir yola girmemiştir.
 Bu durumda nasıl bir değişikliğin yasaya işlerlik kazandırabileceğini ve bunu yaparken İnsan Hakları İlkelerine sahip çıkılarak  AİHM in ret etmesine fırsat verilmeyeceğini  düşünmemiz  gerekir. Bulduğumuz çözüm Kıbrısa sürekli barış getirecek bir çözüm olmalıdır. Bunun için hem adil hem de işlerliği olan bir formül bulmak zorundayız.

Eşdeğer uygulamalarında yapılan hatalar ve adaletsizlikler düzeltilebilir mi?
KKTC tapularının dağıtımında bir adaletsizlik olduğu iddia edilmektedir. Bu nedenle bu düzenin bozulmasını  ve toplumlararası bir komisyonun kararlarıyla mülkiyet durumunun yeniden düzenlenmesini isteyenler vardır. Annan planı bu ilkeyi benimsemişti.  Biraz inceleyince bu görüşün ne kadar sakıncalı olduğunu anlarız. 
Eğer eşdeğer uygulamaları şikayetlere neden olmuşsa bunun çözümü  yapılacak anlaşmalarla her şeyin alt üst edilmesi ve  her tapu sahibinin orijinal mal sahibi Rumla kıyasıya davalaşması olamaz. Bu görüş ülkede kaos yaratacağı gibi çatışmalara  ve felaketlere de neden olacaktır. Bu durumda doğru olan KKTC nin kendi iç yasaları ile eşdeğer uygulamalarında yapılmış hataları düzeltmesi ve şikayetleri ortadan kaldırması olabilir. 
Bu yapılırken KKTC tapularının geçerliliğini koruyacak ve istisnai haller dışında tartışmaya açmayacak bir görüş  bulmamız gerekiyor. 
 Yeni ve içinden çıkılmaz sorunlar yaratacak değil sorunları çözecek formüller aramalıyız.
(Devam edecek)

YORUM EKLE
YORUMLAR
Enver Gulbasar
Enver Gulbasar - 4 yıl Önce

Diger bir deyisle,Marasi acalim derken evdeki bulgurdan olmayalim.Aksi halde kktc topraklarini da tartismaya acmis oluruz.

banner608

banner473