Cumhurbaşkanı Sayın Recep Tayyip Erdoğan geçen hafta AKP Grup toplantısında çok önemli bir konuşma yaptı. Söz konusu konuşmanın Sayın Berat Albayrak’ın istifasından sonra olması ve yalnız ekonomiye dair temel etkenlerinden biri olan yargı ve demokratik hukuk devleti ilkelerine dönük olarak ifadesi önemli idi. Bu tavır değişikliği mesajı bence etkisini hemen döviz kurlarındaki kısmi düşüşle kendini belli etti. Çünkü bir haftada ne ekonomide yeni ve önemli bir atılım oldu ne de önemli ve bilinmeyen bir kaynak devreye girdi. Sayın Cumhurbaşkanının mesajı bu etkiyi yarattı.
Söz konusu konuşmada Sayın Erdoğan; “Yatırımları yeşerten ve bereketlendiren iklimi tesis etmenin ekonomik büyümeyi, kalkınmayı refahı ve istikrarı sağlamanın en önemli yollarından birinin Hukuk Devleti ilkesi olduğunu biliyoruz... Önümüzdeki aylarda Hukuk Devleti ilkesini güçlendirme, öngörülebilir, kolay erişilebilen, hızlı ve etkin yargı sistemi konusunda yeni adımlar atacağız.”
Bu konunun ifadesi gerçekten etkisini gösterdi ve sermaye girişinin kısmi olarak önünü açtı. Bu nedenle döviz kurlarında düşüş başladı. Ancak bunun konuşmada ifade edilen öngörülebilir temeli geliştirmesi için kalıcı olması gerekir. Demokratik hukuk devleti ilkelerinden sapmayı eleştiren ama gündemi buna odaklamak yerine, önlerine atılan yapay gündemler içinde ve parti içi çekişmelerle meşgul olan muhalefetin elinden de esasa dair yeni gündemi, Sayın Erdoğan aldı. 
Ama eğer bu demokratik hukuk devleti, demokrasi ve dış politikada barış politikası ile de etkileşim içine girmezse arzulanan “yeşerme ve bereketlendirme“ iklimi gelişmez. 
Bu konu küçük Kıbrıs içinde geçerli bir değerdir. Demokratik hukuk devleti ilkesi yanı sıra, eğer Kuzey Kıbrıs’taki insanlar kendi iradeleri ve demokratik kimlikleri ile yaşamı ve geleceği düzenleme devinimi içine giremezse ve buna engeller çıkarsa, o zaman Türkiye’den aktarılacak kimi kaynaklarla da huzurlu ve etkin bir ekonomik yaşam ve demokratik dinamizm gelişmez. Yani demokratik hukuk devleti, öngörülebilir ve şeffaf bir yapı, küçük büyük demeden tüm devletlerin gelişme motivasyonudur.
Sayın Erdoğan söz konusu konuşmasında hukuk devleti vurgusu ile birlikte şunu da ifade etti. “Yerli yabancı yatırımcıların kazancını kendi kazancımız olarak görerek yatırımcılara her türlü kolaylığı ve desteği vereceğiz“ dedi. Yani yakın zamana kadar “dış güçler“ olarak şer odakları diye tanımlananlara dönük yeni ve farklı bir tespiti muhalefet değil, yine Sayın Erdoğan yaptı.
İşte bu noktada Kıbrıs ve Maraş akla gelir. Eğer yerli ve yabancı yatırımcıların buraya ilgisi beklenirse Türkiye için doğru olan burası içinde esastır. Eğer demokratik hukuk devleti ilkesinin öne çıkması ile ekonominin önünün açılması söz konusu ise, bu ilke uluslararası hukuk ve demokratik değerlerle de yapışık ikizdir. Bu nedenle Maraş konusunda BM ve AİHM kararlarını yok sayarak, o ilkeye uyum sağlayamazsınız. Biz BM ve evrensel hukuk ile siyasete inandırıcı uyum sağlama iradesini, 24 Nisan 2004 Referandumunda gösterdiğimiz için Güneyin ‘Hayır’ına karşın, ertesi aylarda emlak fiyatlarında ve yerli yabancı yatırımlarında tarihimizin gördüğü en büyük sıçramayı yaşadık. Tüm engellemelere karşın GSMH inanılmaz büyüme içine girdi. 
Bu nedenle içte demokratik hukuk devleti ilkelerinin önünü açmak ne denli önemli ise, bunu uluslararası hukuk ile barışık kılmak da o kadar önemlidir. Bu nedenle BM Parametrelerinden uzaklaşmak ve Maraş konusunda da BM kararlarını göz ardı edecek adımlar, ne Kıbrıs’ta ne de Türkiye’de ekonomik açılım için atılmak istenen yeni adımları besleyemez.